Dünya Kadınlar Günü’ne 3 kala, kadın ve güç ilişkisinin popüler kültür/tüketim kapitalizmi ekseninde nasıl tatlı tatlı araçsallaştırıldığına iki örnek alt alta öyle bir düştü ki önümüze, gözümüzü alamadık onlardan!..
Hürriyet’in dünkü Kelebek ekinde üstte Jennifer Lawrence, Barbaros Tapan’a Los Angeles’ta “güç”ten bahsediyor. Hemen altında da “Küçük Sırlar”dan itibaren dizi endüstrimizde bol bol karşımıza çıkmış oyuncu Merve Boluğur’un artık adını kozmetik endüstrisi bünyesinde duyurmaya yöneldiğini onun “Gücümün zirvesini yaşıyorum” sözünü başlık yapmış haberden öğreniyoruz.
Hâlbuki şu ara hepimizi Kadınlar Günü heyecanı sardı ya, “kadın ve güç” deyince bir başka kadın “imge”sinin dolaşımda olmasını bekliyordum ben.
“Perçinci Rozi”ydi bu.
İkinci Dünya Savaşı yılları ABD’sinde çıktı ortaya “Perçinci Rozi” (“Rosie the Riveter”). Mavi işçi gömleği, pazılı kolları, kararlı görünümüyle “evcimen”liği reddeden yeni bir “ideal” Amerikan kadını tasviri olarak…
Çünkü art arda iki dünya savaşının erkek nüfusa ciddi sekte vurduğu ve ekonominin acil işgücü talep ettiği o yıllarda kadını evden çıkartmaktan başka çare yoktu. Savaş hükümeti ile reklam sektörü el ele, kafa kafaya vererek ihtiyaç duyulan kadını “ideal” olarak sundu topluma. Afişlerde, ilanlarda her yerde “We can do it!” (Yapabiliriz”) diyen, pazılarını şişirmiş ve vatansever bir ruhla evini, çocuklarını, kocasını bir kenara bırakarak işliğe koşan “emekçi” kadın “Rozi” boy gösterir oldu.