Pazar sabahı saat 10.30 ve İstanbul’un muhafazakar semtlerinden birindeki muazzam AVM’de dünya markası olmuş bir “simitçi dükkanı” kahvaltı için gelenlerle tıklım tıklım dolu. Kasanın önünde de kuyruk uzayıp gidiyor.
Babalar Günü için ailecek tarafıma jest olarak planlanmış kahvaltının hınca hınç ortam sebebiyle eziyete dönüşeceği endişesiyle oturup oturmamakta tereddüt ediyoruz!..
Ramazandayız, ama semtin muhafazakar profilinden beklenmeyecek bir yeme-içme hareketliliği söz konusu.
Aslında görüntü, aynı AVM’nin günün işlek saatlerinde karşımıza çıkan kültürel olarak “heterojen” havasından farklı bir “homojenlik” (türdeşlik) de arz ediyor gibi. Dış görünümünden hareketle (tabii ki üstünkörü şekilde) dindar-muhafazakar çıkarsamasında bulunulabilecek vatandaşlar pek ortalıkta yok sanki. Daha ziyade “seküler” yaşam biçimi tercihine sahip kesim, Babalar Günü’nü de eda etmek üzere çoluk-çocuk ortalıkta dedirten bir tablo var karşımızda.
AVM’nin ortamına bir parça daha aşina olanlardan şu yorum geliyor: “Oruç tutanlar şu anda pek yok. Sahur sonrası, tatil sabahı dinlenmesindeler. Öğleden sonra onlar da yavaş yavaş gelmeye başlarlar.”
Dolayısıyla günün ilerleyen saatlerinde AVM’mizde kültürel açıdan tam bir iç-içe geçmişlik hali, “dindar-muhafazakar” ve “modern-seküler” Türkiye toplumsallıklarının “heterojen”, yani çeşitlilik içeren, hatta “melez” tablosu çıkıyor karşımıza.
Peki, öğlenden sonraları ve akşama kadar bir durgunluk ya da “tenhalık” söz konusu mu yemek mekanlarında? Hayır, masalar yine dolu. Hatta sık sık tesettürlü kadınları (mazeretleri olup olmadığını bilmiyoruz tabii) yakınları ya da arkadaşlarıyla bir şeyler yeyip içerken görmek de mümkün.