National Geographic Channel, Dian Fossey'den sonra Jane Goodall'ın da belgeselini önümüze koyuyor. Her iki isim, antropoloji, özellikle biyolojik-antropoloji bünyesinde çalışanların aşina olmaması imkansız iki primatolog, yani “maymunbilimci”... Birincisi, Amerikalı Dian Fossey, ömrünü gorillerin yaşamını incelemeye, onların temsilcisi olmaya, geleceğini kurtarmaya adadı ve bu adanmışlığın bedelini hayatıyla ödedi; goril avcıları tarafından katledilerek...
Diğeri, Britanyalı Jane Goodall ise ömrünü şempanzelere adadı, onların sözcülüğüne, savunuculuğuna soyundu. O, Fossey'den daha şanslı denilebilir; hâlâ hayatta ve aktif çünkü!.. Ve de 1960'dan bu yana sürdürdüğü çalışmaları içinde arşivlerde kalmış, yayınlanmamış görüntüler eşliğinde “Jane” adlı bu yeni belgeselde karşımızda olacak.
İnsan-dışı maymunların insana en yakın türü olan şempanzeler üzerine verdiği yarım asırlık bilimsel emeğin popüler ilgiye açılmış en son ve kendi adı altında şekillenen bu en anlamlı örneğinde...
Her iki isimle benim ilk tanışmam 1980'lerin ortalarında Londra'da bir mağazadan aldığım yine National Geographic yapımı “Monkeys, Apes and Man” (Maymunlar, Kuyruksuz Büyük Maymunlar ve İnsan) adlı bir “VHS” video-kaset aracılığıyla olmuştu. O kaseti yurda döndükten sonra yıllarca (teknolojik olarak demode olduğu zamanlarda dahi) derslerde öğrencilerimle paylaştım. “Biyo-kültürel” bir varlık olan insanın biyolojik altyapısını anlama ve bu altyapının onu eşsizleştirdiği düşünülen kültürel kapasite ile ilişkisini kurma yolunda bulunmaz bir ders malzemesiydi bu. Jane Goodall, gencecik güzel bir kadın olarak karşımdaydı belgeselde (şimdi 80 küsur yaşında ve hâlâ çok güzel!). Yapım yılı eskiye gittiği için filmde Dian Fossey de capcanlı karşımdaydı ama çok geçmeden onun goril avcılarına karşı verdiği mücadeleyi ve o yolda katledilişini anlatan sinema filmi “Gorillas in the Mist”i (“Sisteki Goriller”) korkunç bir acı içinde izler bulacaktım kendimi!..
Şempanze ve sonra da goril, insana genetik olarak en yakın akraba maymunlar. İnsan da bir maymun, ama bunu kabul etmekte zorlanıyor. Hatta zorlanmak ne kelime, bu gerçeği kendi varlığına yönelik bir aşağılama sayarak şiddetle reddediyor.