Prof. Dr. Şerif
Mardin, aynı dili konuştuğu çevreler tarafından
lânetlenmiş, farklı dili konuştuğu çevreler tarafından yüceltilmiş
bir sosyal bilimciydi.
Bir “muhafazakâr-modernist” olarak
Mardin’in akademik ömrü, Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesinin
pozitivistjakoben karakterinin eleştirel çözümlemesi ve bunun
karşısında bir “kültürel
parametre” olarak değerlendirdiği dinin
durumunu anlama çabasıyla geçti.
İşte bu çaba, onu aynen kendisi gibi modern ve
seküler olan akademik meslektaşları tarafından dışlanan; Cumhuriyet
modernleşmesine kültürel bir içgüdüyle direnen gelenekçi-mutaassıp
kamuoyu tarafından da içselleştirilmeye çalışılan bir figür haline
getirdi.
İlginç olan şudur ki Mardin’in sosyolojik,
sosyo-politik ve sosyo-tarihsel araştırma konusu yaptığı olay,
eylem ve
şahsiyetleri “özneleştirme” noktasında
onu lânetleyenler de, yüceltenler de buluşmuş,
birleşmiştir!..
En fazla gürültü koparan
çalışması, “Modern Türkiye’de Din ve Sosyal
Değişme: Bediüzzaman Said Nursi
Örneği” başlıklı kitabından hareketle bu
söylediğimizi açabiliriz.
Bu çalışmada Mardin’in
derdi, Said Nursi’den çok, onun
üzerinden Osmanlı’dan Cumhuriyet’e siyasal geçişte Türkiye’de
yaşanan toplumsal değişim sürecinin eleştirel çözümlemesine
gitmektir.
Kitap, Türkiye’de Nurcu çevrelerde, daha genel
olarak da İslami kesimde, henüz Türkçeye çevrilmemişken büyük
heyecan ve coşkuyla karşılandı.
Ancak Türkçeye çevrilip yaygın şekilde
okunabilir olduğunda ise isteneni vermekten uzak bulunup hayal
kırıklığı yarattı.
Çünkü Nurcular
için “özne” olan,
Mardin için “nesne”ydi. Bir
araştırma-inceleme konusu yani…