The Walking Dead (TWD) 6’ncı sezonunda uzun bir sezon-arası
verdikten sonra geçen hafta 9’uncu bölümüyle yeniden seyircisiyle
buluştu. 2010’da yayına başlayan kült dizinin ilk sezonu 6 bölümden
ibaretti. Belli ki ne olacağı belirsiz diye düşünülmüş. Ama
insanlığın bir zombi patlaması ile kıyamete varış kurgusu olarak
şekillenen fantastik çizgi roman uyarlaması dizi öyle büyük ilgi
gördü ki 2’nci sezonu 13 bölüm çekildikten sonra her sezon 16 bölüm
olarak standartlaştı.
Bu sezon da işte 8’er bölümlük iki periyotta ve yaklaşık 2.5
aylık bir sezon arası verilerek ekrana gelmekte. Böylece her sene
yaklaşık 6 ay, yabancı diziler açısından hayli ayrıcalıklı bir uzun
zamana yayılarak ve muazzam bir uluslararası seyre de mazhar olarak
gündemde kalıyor.
Ben dizinin başarısını, insanlığın yaşam serüveni ile onun karşı karşıya kalınan sonuçlarını çok güçlü (ama tabii o ölçüde de seyri zor sindirilir) bir simgesel anlatımla yansıtmasında buluyorum. Eski çağlarda mitlerin karşıladığı işlevi yerine getirircesine... Bu noktadan hareketle TWD, kapitalizmin insanlığı ve doğayı karşı karşıya bıraktığı felakete ilişkin bir efsanevi anlatı mahiyeti taşıyor da denilebilir. Her efsane gibi o da olağanüstülüklerle bezeli, ama olanı tüm vahameti ile yankılıyor.