Yunanistan Başbakanı Çipras’ın yanında komşu ülkenin milli
marşına da, teröre insanlarını kurban vermiş bir ülkenin acısına da
bir tribün dolusu saygısızlığa mahcup bir suratla şahitlik eden
Ahmet Davutoğlu, “Ektiklerimizi biçiyoruz” diye düşünmüş de
olabilir mi dersiniz?!
Bu çocukları siz böyle yetiştirdiniz! Onları bu hale yıllardır
toplumun bütünü karşısında benimsediğiniz tavırla;
hayata-dünyayainsana dair ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı duruşunuzla
siz getirdiniz!.. O yüzden artık dur-durak bilmez şekilde, sizi de
takmadan, tam bir akıl, ruh, vicdan körleşmesiyle kendilerinden
saymadıkları, düşman belledikleri, onlara öyle bellettiğiniz her
şeye, ellerine geçen her fırsatta kin, nefret, lânet kusuyorlar. En
beklemediğiniz, istemediğiniz, arzu etmediğiniz zamanlarda, siz
“diplomasi” dilini, edasını- işvesini takındığınız yerlerde bile
onlar çok daha “samimi” şekilde, sizden aldıklarını size geri
veriyorlar.
Elbette bir ucu “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” deyişine, diğer
ucu “Taharetsiz Avrupalı” nitelemesine açılan yelpazede dışlayıcı,
rencide edici ve yıkıcı bir “Etnosantrizm” (Bizmerkezcilik),
çoğunluk karakteristiği olarak toplumsal dokumuzda her daim mevcut
oldu. Ancak bu ölçüde pervasız, acımasız, vicdansız bir noktaya
gelmiş olması, böylesine aktifleşerek olağanlaşması, bu iktidara
borçlu olduğumuz bir durum.
Tavrın sosyolojik karşılığını “Oksidentalizm” olarak belirlemek de
yanlış olmaz. Yani, “Batı” dendiğinde toptancı bir refleksle korku,
düşmanlık, tiksinti, nefret, güvensizlik dolu bir “asimetri”yi
kendinizden yana, “Biz” saydığınız “Türklük-İslâmlık” terkibini
yüceltip ayrıksılaştırarak üretmek. Tabii bu, içte de kendinizden
saymayarak “Batılı” değerlere, anlayışlara, yaşantılara eğilimli
diye kestirip attığınız vatandaşlarınıza yönelik bir aşağılama,
lânetleme, “cadılaştırma” pratiğini beraberinde
getirecektir.