Ta 2011’de krizin yeni yeni ivmelendiği ve içsavaşın ayak seslerinin yavaş yavaş hissedilir olduğu günlerde yazmıştık, Suriye, “Arap Baharı”na ayar verebilir diye...
Sonrasında “bahar havası” şöyle dursun, Suriye, bir cehennem sıcağının Ortadoğu’dan da öte tüm dünyaya yayıldığı yer oldu. Tabii bu “sıcak”, herkesi kavurucu etkisi altına aldı da, Türkiye’yi daha beter etkilediğini düşünme yolunda çok gösterge var önümüzde.
Ve kim ne derse desin, adını ister despot, ister cani, ister terörist koysun, işin başından itibaren en doğru öngörüde bulunan Beşşar Esad oldu.
Bizim kendi kendimize “stratejik derinlik”lerde tatlı hülyalara daldığımız 2011 sonbaharında o, “Burası diğer Arap ülkelerine benzemez; dış müdahale olursaortalık yangın yerine döner, deprem olur, birkaç Afganistan çıkar ortaya” demekteydi.
Suriye otokratının her ne olursa olsun hükmettiği toplumu doğru okuduğuna delalet eden bu ifadeye bugün eklenebilecek tek söz, ortaya birkaç Afganistan çıkmış olmasının ötesinde en azından bir tane de “Pakistan” çıkmış olduğudur ki bu da Türkiye. (Burada bir kez daha söz konusu analizi bu topraklarda ilk yapan isim olan değerli dostumuz Fehim Taştekin’i takdirle zikredelim!)
Suriye, “Arap Baharı”nın bir serap olduğunun henüz anlaşılmadığı 2010 başlarında“Bahar”ın güllerinin açtığı ileri sürülen Mısır, Tunus ve Libya’ya (Esad’ın belirttiği gibi) gerçekten hiç mi hiç benzememekteydi. O, Irak’a benzemekteydi, ama işte ilginçtir, Beşşar Esad, Suriye’ye müdahalenin sonuç öngörüsünü Irak’a göndermeyle yapmıyor, Afganistan’ı işaret ediyordu.
Çünkü Suriye’nin Irak’tan da eksiği yok fazlası vardı.
Ve Suriye’ye dış müdahale riski, Irak’ı mumla aratacak derecede fazladan ve farklı dinamikler barındırmaktaydı.