Maymun davası” deyince akla 1925’te ABD’nin Tenessee eyaletinde
öğretmen John T. Scopes’un evrim teorisini derste anlattığı için
yargıç karşısına çıkarılması gelir.
Evet, okullarda evrim teorisinin anlatılmasını yasaklamada biz bir
ilki temsil etmiyoruz. Evanjelik Hristiyanlığın kitleleri ruhsal,
manevi, ahlaki çerçevede sarıp sarmaladığı Amerika’da da geçen
yüzyılın başı, evrim-karşıtı anlayış ve hareketlerle
çalkalanmaktaydı. 20 eyalette evrim teorisi ve düşüncesinin
okullarda öğretilmesi yasaklanmıştı.
Dahası, öğretmen Scopes, sözünü ettiğimiz “Maymun Davası”nda
suçlu bulunmuştur!..
***
Scopes’un yargı sürecine “Maymun Davası” denmesinin nedeni açık:
Evrim, eşittir, “insan maymundan gelmedir” safsatası.
Bu bir safsata, çünkü başka bir yazıda da vurguladığım üzere, insan
maymundan gelmiyor; o, bizzat maymun… Biyolojik canlı
sınıflamasında (“taksonomi”) onu, “primat” (maymunlar) takımı
içerisinde goril, şempanze, orangutanla birlikte, bir “kuyruksuz
büyük maymun” (“ape”) olarak aynı alt-gruba yerleştirilmiş
buluyoruz.
Gelgelelim “homosentrik” (insan-merkezci) takıntımız, insanı bütün
canlılardan, hatta canlılıktan ayrı, “canlı-üstü” bir varlık olarak
görme kibrimiz, bu büyüklük kompleksimiz, bırakın maymun
olmayı/sayılmayı, maymun “denmeyi” bile kaldıramıyor. Bunu
kendimize hakaret addediyoruz.
***
Bu bakımdan Darwin “Türlerin Kökeni”ni (1859) yayımladıktan sonra Britanya’da Kraliyet Bilimler Akademisi’nde onun gıyabında kilise ve bilimin temsilcileri arasında vuku bulan şiddetli tartışmada sarf edilmiş bazı sözleri örneklemek de hoş olur. Oxford piskoposu Wilberforce çıkmış, Darwin’i ve evrimi savunan bilimci Thomas Huxley’e hayli saldırgan ve hakaretamiz şekilde “ana tarafından mı, yoksa baba tarafından mı maymundan geldiği”ni sormuştur.