2017 ÖSYS sonuçlarında tercih yapma oranının
kimi belirlemelere göre neredeyse yüzde 50 gerilemesi gündeme bomba
gibi düştü.
214 bin 430 boş kontenjan var. Bunun ilk
yerleştirmede daha da artacağı, 350 binleri bulacağı öngörülüyor.
Eğer öyle olursa toplam 910 bin kontenjanın üçte birinden fazlası
boş kalacak yani.
“Uzmanlar” nedenler
sıralamış: 1) Meslek lisesi öğrencileri, üniversiteye sınavsız
geçişin kalkmasının ilk yılı olmasından dolayı ne yapacağını
bilemedi. 2) Açık öğretim fakültelerindeki lisans programlarının
YGS yerine LYS ile öğrenci alması boş kontenjan artışına etki etti.
3) Üniversitelerdeki kontenjan artışı karşılık bulmadı, hatta talep
düştü ve boş kontenjan oranı arttı (Hürriyet, 10 Ağustos
2017).
“Neden” olarak
önümüze konan
bu “teknik” ve
yüzeysel açıklamalar karşısında acı acı gülüyorum. Hele ki üçüncü
maddenin bize bir sonucu nedenmiş gibi göstermesine diyecek söz
bulamıyorum!
AVM açar gibi üniversite açarsanız sonuç bu
olur!..
***
12 Eylül (1980) darbesi sonrasına izi
sürülebilecek bir olgu bu.
1970’lerde ülkenin siyasi kargaşasına ayna olan
üniversiteyi o kargaşanın kaynağı sayan cunta yönetimive Özal
hükümeti, taşrada devlet, büyük şehirlerde de özel üniversitelere
sadece “ekonomi-politik” bir
strateji doğrultusunda yeşil ışık yakarak bugünlere gelişin önünü
açtı.
Kuşkusuz istisnalar yok değil, ancak genel
durum itibarıyla üniversiteler ya devletin ideolojik aygıtı ya
da “ticarethane” oldu.
Eğitime “endüstri”,
öğrenciye
de “müşteri” olarak
bakılır oldu.
Üniversiteyi “Üniversite” yapan
hocalar, “teferruat” sayılır
oldu.
Hocanın niteliğini değil, öğrencinin niceliğini
önceleyen bir sermayedar yaklaşım hâkim
oldu.