Afrin’de başlayan ve Menbiç’e uzanacağı anlaşılan toplu/
tanklı/tüfekli, ateşli/barutlu/ kanlı “Zeytin Dalı” harekâtı,
adından da anlaşılacağı üzere, 1974 Kıbrıs “Barış” harekâtından
esinlenme ve anıştırmaları akla getiren vurgulamalarla yol alıyor.
Harekât üzerine temkinli, stratejik, puslu ve “pusu”lu bir
mutabakat paydası da var içeride ve dışarıda...
Şöyle ki Türkiye Genelkurmay’ı, harekâtın uluslararası hukuktan
doğan haklar ve BMGK kararları çerçevesinde düzenlendiğini
vurgulamış. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye’nin işgal niyeti olmadığını
vurgulamış. Cumhurbaşkanı, Suriye’nin toprak bütünlüğüyle, bağımsız
ve müreffeh geleceğiyle ilgili en küçük bir menfi düşünceleri
olmadığını vurgulamış. Başbakan, harekâtın amacının Kürtleri de,
Arapları da, masum insanları bölücü terör örgütünün zulmünden
kurtarmak olduğunu vurgulamış. MHP Başkanı, operasyonun çok önemli,
adının dahi anlamlı olduğunu ve Ortadoğu’nun yeniden
şekillendirilmesi noktasındaki çabalara yol gösterici olacağını
vurgulamış. Ana muhalefet partisi CHP’nin Başkanı, Türkiye’nin
sınırlarında terör örgütünün konuşlanmasının hepimizin tepki
göstereceği bir olay olduğunu vurgulamış. Pentagon, Türkiye’nin
güvenlik kaygılarını anladıklarını söyleyerek bütün tarafların
gerilimi tırmandırmaktan kaçınmasını vurgulamış. Rusya ise ilgili
tüm tarafları itidalli davranmaya davet ederek Afrin krizinin
tırmanmasına Amerikan yönetiminin provokatif adımlarının yol
açtığını vurgulamış.
Bunlara bakınca beni de bir suskunluk kaplıyor. Bazen suskunluk, en
doğru cevaptır hükmünde!..
Fakat iki önemli sosyal bilimcinin eserlerinden pasajlar da
zihnimde bu suskunluğa derin bir ürpertiyle eşlik ediyor.
Bunlardan biri, Fransız siyasal antropolog Pierre
Clastres’in “Devlete Karşı Toplum” kitabı...
Clastres, Gü...