"Yeni Türkiye” ye tarih inşası şu ara kongre salonlarından
ekranlara, kutlamalar ve “kurmaca”lar eşliğinde tam gaz devam
etmekte. Önceki yazıda ele aldığımız TRT dizisi Sevda Kuşun
Kanadında, buna verilebilecek bir örnek. Diğeri, Kut-ül Ammare
kutlamaları ve ona ilişkin de bir yazı kaleme aldık. Ancak Tayyip
Erdoğan’ın Lütfi Kırdar’daki anmada sarf ettiği sözler, konuyu daha
da irdelemeye el verir mahiyet arz ediyor. Cumhurbaşkanı,
Cumhuriyet’le hesaplaşırken kendi Türkiye’sinin “yeni tarih
inşası”na ilişkin sözünü sakınmaksızın konuşmuş. Bakalım:
“Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse
1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim
ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600
yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e atlıyorsa
biliniz ki o kişi milletimizin de, devletimizin de hasmıdır.”
Erdoğan’ın eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e “atlama” ifadesi
doğrultusunda biraz bilgi tazeleyerek, işaret ettiği “hasmın”
vasıflarını netleştirmeye çalışalım!..
Kemalist Cumhuriyet, ulus-devletin inşa sürecinde tarihsel
süreklilik ihtiyacını karşılayacak “gelenek icadı”na yanı başında
duran, ama aynı zamanda kendi açısından bir siyasi antitezin de
membaı olan yakın geçmişten değil, daha eski (“kadim”) geçmişten
gitti. Yüzyılların Selçuklu-Osmanlı geleneğini taşıyan Anadolu
platosundan Orta Asya steplerine “atlama” denilebilecek bu durum,
bir imparatorluk yıkımından çıkmış yeni rejimin kurulma
kaygılarıyla bağlantılıydı. Yakın geçmişe tarihsel göndermenin bir
kurumlaşmaya imkân vermeyeceğine tecrübelere dayanılarak kani
olunmuştu. O yüzden “tarihsellik” için ihtiyaç duyulan gelenek,
Malazgirt Ovası’ndan değil Ergenekon Kapısı’ndan çıkarılıp “icat
edildi”.
Mesele şu ki bu tartışma Cumhuriyet’ten önce Osmanlı’da başlayıp
sonrasında devam etmiş ve 1940’lardan bugüne önemli aşamalardan
geçip büyük ölçüde de “aşılmış” olarak gelmiştir. Mesela, Malazgirt
mi Ergenekon mu tartışması, Yahya Kemal’le Ziya Gökalp’in karşı
karşıya gelmesiyle daha Cumhuriyet ortada yokken mevcuttu. “Benim
için 1071’den önceki devirlerimiz kablet tarih [tarihöncesi],
1071’den sonraki devirlerimiz tarih” diye düşünen Yahya Kemal
karşısında “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan
büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan” diyerek eski Türk tarihine
“sıçrama” yapan bir Ziya Gökalp vardır. (Ama tabii o da zamanla
böylesi idealist bir çizgiden daha gerçekçi noktaya gelerek “Bugün
şeniyet sahasında yalnız Türkiyecilik vardır” diyecektir.)