Suriye’de son günlerde yaşanan olaylar sonrasında Nusayriliğe dair tarihi bir giriş yapmak istedim. Nusayrîlik, III/IX. yüzyılda ortaya çıkan ve günümüze kadar varlığını sürdüren batınî karakterli bir mezheptir. Mezhebin kurucusu kabul edilen Muhammed b. Nusayr, kendi dönemine kadar gelmiş olan gulât hareketlerin düşüncelerinden etkilenerek Nusayrî teolojisini oluşturmuştur.
Başlangıçta Kûfe’de kurulan mezhep, İbn Nusayr’ın ölümünden sonra dini önderlerin çabalarıyla Suriye, Lübnan gibi farklı merkezlerde yayılma imkânı bulmuştur. Mezhep batıni karakteri dolayısıyla ortaya çıktığı ilk dönemlerden bu yana birçok baskı ve zulmün hedefinde olmasına rağmen günümüzde önemli bir siyasi güç olarak varlığını sürdürmeyi başarmıştır.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’nın, işgal ettiği Suriye’de Nusayrîlerin yaşadığı bölgede otonom bir devlet kurarak “Alevî Devleti” şeklinde isimlendirmesiyle mezhep Alevîlik olarak bilinmeye başlamıştır.
Günümüz Nusayrîleri de tarih boyunca Nusayrî ismine pek çok olumsuz anlam yüklendiği için çoğunlukla Alevî ya da Anadolu Alevîliği ile karışmaması için Arap Alevîsi ismini tercih etmektedir.
Yaşadıkları Nusayrî Dağı onlar için adeta bir sığınak haline gelmiştir. Bu topluluk mensupları “Nusayri” kavramının daha çok kendilerini küçük görmek isteyenler tarafından kullanıldığına inanıyor.
Sonuç olarak Suriye’de azınlık olmasına rağmen siyasi iktidarda güç ve söz sahibi olmaları siyasi anlamda önemlidir.