Daha yazımın başlığını atarken bile trollerin nasıl çılgına döneceğinin farkındaydım. İçten içe gülerken, başlatılacak rezil linç kampanyasına da kendimi hazırlamıştım.
'Hazırlamıştım' dediysem yanlış anlaşılmasın.
'Duymayacaksın' telkininde bulundum kendi kendime.
İt ürür kervan yürür!
Hepsi bu!
Ne yani 'linç yerim' diye hakikati yazmaktan geri mi duralım?
Kudursunlar ne yapalım?
Rus yazar Grigory Petrov'un 'Beyaz Zambaklar Ülkesinde' adlı eserini bilirsiniz. Çok eski bir kitaptır. Hem Türkiye'de hem de dünyada her daim tavsiye edilen, okunan, hasılı modası hiç geçmeyen bir kitaptır. Yazıldığı ilk gün kadar 'taze' bir kitaptır.
Ben 20'li yaşlarımda okumuştum. Okumayan varsa lütfen okusun.
Atatürk de okumuştur bu kitabı. Okumakla kalmamış okulların müfredatına da konulması için talimat vermiştir.
Petrov 'Beyaz Zambaklar Ülkesinde' Finlandiya'nın geri kalmışlıktan nasıl kurtulduğunu anlatır. Bataklık ve kayalıklar ülkesi Finlandiya'nın. Yokluk, yoksulluk, imkânsızlıklar ülkesi Finlandiya'nın.
Aydını, köylüsü, din adamı, sanatçısı, subayı, memuru, öğretmeni el ele verir ülkelerini ayağa kaldırır. Topyekûn bir seferberlik başlatılır anlayacağınız.
Beyaz Zambaklar ülkesinin aydınları topluma tepeden bakmaz. Ülkelerinin kalkınması için ellerini taşın altına koyup ter dökerler.
Çok çalışıp üretirler. Böylece ülkelerinin refah düzeyini de eğitim düzeyini de artırmayı başarırlar.
Neyse biz gelelim asıl konumuza yani ak zambaklar ülkesine.
Yani Türkiye'ye.
Türkiye son 20 yılda tarihinin en büyük atılımlarını gerçekleştirdi. Ağır alt yapı sorunları vardı. Çözdü.