Bu ülkede 60 ihtilalinden sonra bir akademi oligarşisi tesis edildi. 80 ihtilalinden sonra vesayet üreten bir kurum marifetiyle de üniversiteler Celal Şengör, Nur Serter, Kemal Alemdaroğlu, Erdoğan Teziç, Kemal Gürüz, Mehmet Altan gibi sayabileceğimiz kendilerini doğuştan yanılmaz gören, kibirli, mensubiyet duyguları köreltilmiş buraya ait olmayan, bilimden uzak gayr-i ahlaki tek-tip insan üretme merkezlerine dönüştürüldü.
Dolayısıyla resmi ideolojiye bağlı, bağımlı, itaatkâr, statükocu akademisyenlerden oluşan dar bir dünya kurgulandı. Bu yüzdendir ki bu ülkede bilim denilince akla başörtüsü, tarih denilince padişahlara hakaret, kültür denilince batı kültürü, hayat denilince de laiklik ve çağdaşlık geldi.
Bilhassa Erdoğan’ın gayretleriyle verilen mücadele sonucu vesayet sisteminin beli kısmen kırıldı ne var ki akademi oligarşisi ipin ucunu kimseye vermeye niyetli değil.
Hatırlarsanız bu köşede doçentlik uygulamasıyla alakalı iki yazı kaleme aldık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Temmuz 2017 tarihinde yaptığı çağrının ardından tam altı ay geçmesine rağmen akademi dünyası sessizliğe bürünmüştü. Oysa yapılan çağrı dünyanın hiçbir yerinde bir örneğine rastlanılmayan doçentlik uygulamasının düzenlenmesine yönelikti.
YÖK uzunca bir süre bekledikten sonra yeni uygulamayı nihayet duyurdu. Ne var ki yeni düzenleme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doçentliğin önünü açın talimatına pek uymuyor.
Evet, doçentlik unvanının verilmesi ile ilgili garabet az da olsa aşıldı. Doçent adayları hiç yoktan sözlü sınav haksızlığı ile uğraşmayacak. Ancak uluslararası akademik sistemin aksine YÖK hala doçentlik unvanını tekelinde tutmakta ısrar ediyor.