Kurumuş bir ağaç, kır yolu ve gün ışığı. Ve yırtık pırtık kıyafetleriyle Estragon ve Vladimir. Yani Gogo ve Didi. Samuel Beckett’in 1948 yılında kaleme aldığı “Godot'yu Beklerken” adlı tiyatro eserinden bahsediyorum.
İzleyenler bilir. Vladimir, düşünsel yanı ağır basan bir kişilik. Zihin de diyebiliriz. Estragon ise insanın güdüsel yanını yansıtan bir tipleme. İnsani değerlere kafa yormaz. Aklı midesinde ya da ayaklarındadır. Bu ikilinin yaptığı en iyi iş ise, beklemek. Nasıl birisi olduklarını bilmedikleri Godot’yu beklerler.
Gelmeyeceğini bildikleri halde beklemenin, umudun, tükenişin, didişmenin, çaresizliğin, sürüklenişin yalnızlığın ve tedirginliğin öyküsüdür bu. Umutsuzluğu sığınak yaptığımız bir zamanda beklemenin duruluğu, insan kalışımızın da ayrıca bir yansımasıdır bana göre.