Milletin toprağını,hazinesini, mülkünü, itibarını, şan ve şerefini düşmana teslim etmeyen, masonluğa nefes aldırmayan Abdülhamid Han, Aliance İsraelite Universella mezunu İttihat Terakki eşkıyaları tarafından sahte hürriyet nidalarıyla indirilmişti.
Eğer Musul ve Bağdat'taki petrol arazilerini İngilizlere tahsis etseydi, küresel tefeci sistemin taleplerini kabul etmiş olsaydı emin olun dünyanın en adil en hürriyetperver padişahı olacaktı. Lakin o ümmetin itibarını, onur ve şerefini temsil etmeyi tercih etti. Ne var ki hürriyet nidalarıyla devrildi.
Ah o hürriyet ve adalet aşkı yok mu? İngiliz elçisinin Sirkeci İstasyonu'ndaki arabasını atlara çektirmediler, kendileri çektiler! Öyle bir hürriyet aşkı ki bu atların koşumlarını söküp kendilelerini bağlayarak arabayı çekmeye başladılar. Eşek olup İngiliz elçisini sırtlarında gezdirmedikleri kaldı! Sonra Alman sefiri aynısından ben de isterim deyince "hayhay" dediler. Yeter ki hürriyet gelsin!
Abdülhamid Han'ı devirdikten sonra Hazine-i Hassa'ya ait tüm toprakların işletmesi National Bank of Turkey'in şirketi olan Turkish Petroleum Company'a verildi. Beklenen hürriyet gelmişti!
Hüriyeti sadece İttihat Terakki eşkıyaları değil onları sahaya süren ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa da istiyordu. Oysa hakikat; bir karış toprağı vermem, canlı beden üzerinde ameliyat yaptırmam diyen Abdülhamid Han engelini ortadan kaldırmaktı.
Şimdi üstadın ifadesiyle söyleyelim... Bugün de hakikati bayıltıp ırzına geçen sefiller aynı taktik ve sahtekarlıkla bu sefer de "adalet" yürüyüşleri tertipliyor. Dünün yalancı hürriyet nümayişleri ne ise bugünün sahte adalet/ihanet yürüyüşü odur.