Avrupa’da popülizm tavan yapmış durumda. AB’nin üye ülkeleri birbiriyle popülizm, aşırı sağcılık ve İslamofobi konusunda yarışır hale geldi. Almanya, Hollanda, Danimarka, Fransa birer birer aşırı sağ ve ırkçı siyasete teslim oluyor. Bunun en büyük bedelini de öteki olarak görülen Türkler ve Müslümanlarla birlikte bir entegrasyon projesi olan AB ödüyor. Kurulduğunda büyük bir başarı hikayesi olan AB, an itibarıyla absürt bir birliğe dönüştü. Ortaya koydukları değerleri, idealleri ve kriterleri birer birer çiğniyorlar. Fransa mülteci kamplarını yakıyor, birliğin doğudaki üyeleri mültecilere karşı dikenli teller örüyor. İşkence, gayri insani muamele ve tabii ki ölüme terk etme, AB’nin kağıt üstündeki tüm ideallerini ayaklara alır nitelikte.
Neresinden bakarsanız bakın, AB bir kriz içerisinde. Her kriz içerisinde olan siyasi yapıda olduğu gibi bu yüzden AB’de de popülizm, ırkçılık, izolasyonculuk ve hatta saldırganlık prim yapıyor. Bir suçlu arayışı içerisindeler; faturayı kesecekleri ve dikkatleri kendilerinden başka tarafa yönlendirecekleri bir günah keçisi arıyorlar. Bu günah keçisi bazen Türkiye, bazen Müslümanlar, bazen de mülteciler oluyor. Kendilerinde hiç suç yok; çünkü suç kavramının tanımını kendileri yapıyor.