Benim uzun süredir, ülkenin içine sürüklendiği ekonomi-politik krizden, halkın kutuplaşmasından ve dış politika açmazlarından çıkış için, ivedi olarak geniş paydalı bir “Milli Mutabakatın” hayata geçirilmesi gerektiğine dair yazı ve görüşlerim ortadadır.
Benzer biçimde Sn. Doğu Perinçek ve Vatan Partisi'nin ısrarla
dile getirdiği “Milli Hükümet” çağrıları da kamuoyunun
malumudur.
Bunların yanısıra, 31 Mart yerel seçimlerinde ülkenin
sosyo-ekonomik ve sosyo kültürel olarak en büyük kentlerinde
Belediyeleri kaybeden AKP ve T. Erdoğan, bunun üzerine ilk defa
“Türkiye İttifakı” söylemini dile getirmeye başladı.
Ancak, Türkiye ittifakı “halen” söylemde kalan, içi
doldurulmamış ve hayata geçirilmemiş bir kavram olarak duruyor
önümüzde.
Barolara yeşil pasaport vererek, parti içi muhalefete yönelme
ihtimali olan B. Arınç, F. Çelik ve benzeri isimlere, yüksek maaşlı
siyasi arpalık tabir edilen görevler tevdi ederek, bir Türkiye
İttifakı oluşturulması amaçlanıyorsa, bu kuşkusuz ki mümkün
değildir, olamaz.
Türkiye ittifakı, AKP ve T. Erdoğan’a biat edenlerle, ya da sus payı niteliğinde görev ve ulufe dağıtılması karşılığında iktidara yanaşanlarla hayata geçirilecek bir konu değildir, olamaz, olmamalıdır.
Öncelikle, ülkenin belki de tarihinin en uzun ve en derin
ekonomik krizinin içine sürüklendiği bugünlerde, inandırıcılığı,
birikimi, tecrübesi ve duruşu ile kredibilitesi olan, saygın ve
kamuoyunda karşılığı olan yetkin isimlerinden oluşturulacak, mümkün
olan en geniş toplumsal paydada kabul görecek, milli duruş ve
ulusal çıkarlardan yana tavırlarıyla temayüz eden ve geniş bir
mutabakatla ortaya koyulan yeni ve inandırıcı bir bakanlar kurulu
oluşturulmalıdır. Ardından da, toplumsal uzlaşma için öncelikle
gerekli olan yatırım ikliminin tesisi ve hukuk devletinin hayata
geçirilmesini sağlayacak siyasi-sosyal-ekonomik ve idari demokratik
adımlar –sağlanacak Milli Mutabakatla- atılmalıdır.
Yani ilk olarak, bugünkü yıpranmış, başarısız olmuş,
kifayetsiz, eş-dost ‘kabinesinden’ vazgeçilerek, ciddi ve nitelikli
iş ve hizmetleri ortaya koyabilecek bir Bakanlar Kurulu
oluşturulmalıdır.
Görüntüyü kurtarmak, ittifak yapar gibi görünmek, yapmış olmak için
yapmak gibi kurnaz ve nafile yöntemlere ise itibar
edilmemelidir.
Peki, halihazırda iktidara yanaşan-sızan ve etkileyen,
ihvancı-siyasal İslamcı zihniyet, eş-dost, akraba kayırmacılığının
en kötü örneklerini bu ülkeye yaşatan hırs, toplumu kamplaştıran ve
kutuplaştıran söylemleri benimseyen bir kafa ve bürokrasiyi
cemaatlere peşkeş çeken bir anlayışın, böyle bir geniş paydalı,
demokratik bir milli mutabakata imkân ve fırsat vermesi mümkün
mü?
Elbette değil. Ama iktidar buna mecbur kalırsa, şartlar ve
ekonomi-politik gerçekler bunu dayatırsa ve en önemlisi Millet
iradesi bu yönde tecelli ederse, o zaman farklı bir bakış ve
yaklaşım gelişebilir belki.