Ekonomik kriz giderek derinleşiyor.
İktidarın ekonomiyi daha da olumsuz etkileyen-inkarcı söylemleri,
kalıcı ve gerçekçi tedbirleri almaktan seçim korkusu ile kaçınması,
popülist harcamaları ve parasal genişlemeyi arttırması, krizin daha
ağırlaşmasına ve beklenenden daha da uzun sürmesine neden oluyor ve
olacak ne yazık ki.
Son birkaç günün ekonomik gelişmeleri ve göstergeleri dahi, "bütün
krizlerin anası" olarak tanımlanan yaşadığımız bu sürecin
vahametini anlamaya yeter de artar bile.
1- İşsizlik son yılların en yüksek seviyesine yüzde 12.3’lere
çıktı. Geçmişte 1996-97 yıllarında koalisyon hükümetleri döneminde
yüzde 6-6.5 civarında gerçekleşen işsizlik, bugün tam 2 katına
çıkmış vaziyette. İnsanları işsiz, dolayısıyla çaresiz bırakan
ekonomi politikaları da, ekonomi yönetimleri de tartışmasız olarak
başarısızdır. İşsizlik giderek bir sosyal drama dönüşüyor çünkü. T.
Erdoğan’ın memleketi Rize’de bile 10 kişilik temizlikçi kadrosu işi
için, 12 bin kişinin müracaat ettiği haberleri bu işsizlik
felaketinin son somut göstergesidir.
2- Beton ekonomisine, AVM’lere ve ithal tüketime gömülen paralar ve
krediler üretimi dibe vurdurmuş vaziyette. Elektrikten-gübreye,
ilaçtan-mazota kadar yüksek girdi maliyetleri tarımsal üretimi
vurmuş vaziyette.
İran’dan, Azerbaycan’dan ithal edilen soğan ve patatesleri sınırlı
miktarda ve bir TL ucuza alabilmek için Şubat soğuğunda saatlerce
kuyrukta beklemek zorunda bırakılan çoğu emekli ve dar gelirli
insanlarımız eziyet çekiyor.
Vatandaşları Şubat soğuğunda patates-domates kuyruklarına mahkûm
eden ekonomi yönetimleri de ekonomi politikaları da iflas etmiş
demektir esası...