Türkiye ekonomisi 2018 yılının son çeyreğinde ve bu yılın ilk çeyreğinde üst üste iki kez küçüldü.
Yani teknik olarak resesyona girdi ne yazık ki.
Son yılların en yüksek işsizlik oranı, çift haneli faizler ve çift haneli enflasyonu yaşıyoruz aylardan beri.
Gelişmiş demokrasilerde, ülke ekonomisini çöküşe sürükleyen politikaların sorumluları ya istifa ederler ya da görevlerinden alınırlar. Türkiye’de ise bu ekonomik çöküşün müsebbipleri hiç sıkılmadan, en ufak bir özeleştiri yapmadan, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya, algı yaratmaya, gelecek aylarda, yıllarda nurlu ufuklar vadeden nutuklar atmaya aynen devam ediyorlar.
Tek kelimeyle “pes” doğrusu.
Öte yandan, Japonya’da yapılan G-20 Hazine ve Maliye Bakanları
Zirvesi toplantısına, Türkiye’den Damat Bakan’ın katılmayacağı
açıklandı.
Katılmaması belki de hayırlı olmuştur. G-20 Maliye Bakanlarına
çıkıp ne diyecekti o toplantıda yani. Biz Türkiye’yi “başarıyla
resesyona soktuk” diyecek hali yok ya.
Bırakın G-20’yi, OECD ülkeleri arasında da, Türkiye’de, enflasyon
ve özellikle gıda enflasyonu anormal boyutlara fırlamış vaziyette
maalesef.
1961 yılında kurulan ve dünya nüfusunun yüzde 18’ine, dünya ticaret
ve yatırımının yüzde 80’nine ve gayrisafi dünya hasılasının ise
yüzde 65’ine sahip olan ve demokrasi ile yönetilen 36 OECD ülkesi
içinde, gıda enflasyonu en yüksek ve dramatik olan ülke ekonomisi
Türkiye acıdır ki.