Türk ekonomisinin hızla derin ve uzun süreli bir resesyona doğru
sürüklenmekte olduğu aşikar maalesef.
Bugünleri bile mumla arayacak duruma gelebiliriz diye endişe
ediyorum doğrusu çok yakında. Gelin görün ki, bugünkü yönetim, hâlâ
hamaset ve dış güçler edebiyatıyla vahim ekonomik sorunları
akılları sıra kamuoyunun gözünden kaçırabileceklerini ve yaklaşan
ekonomik tsunamiyi yandaş medyayı kullanarak “demeç ve demagoji”
şovlarıyla aşabileceklerini zannediyor.
Meclis’teki muhalefet partileri ise, neo-liberal ekonomiyi “Biz
daha iyi yönetiriz, ABD ile daha iyi geçiniriz” anlamına gelen
ve/veya yangına körükle giden laflar dışında, ortaya ciddi bir
çıkış reçetesi ve ekonomi-politik bir yol haritası koymuyor,
koyamıyorlar.
Çünkü bu partilerin, hem ekonomi kadroları, hem de ekonomik
programları K. Derviş’in ve AKP’nin türevlerinden ibaret ne yazık
ki.
Öte yandan, çok kanallı ama tek sesli hale getirdikleri medyada
7/24 boy gösteren ve “Kur atağını bertaraf ettik” diye konuşan
iktidar mensupları, demeçleriyle sadece ağustos ayında yüzde 30
oranında gerçekleşen fiili devalüasyonun yani Türk lirasının büyük
oranda değer yitirmesinin yıkıcı etkilerinin görmezden gelineceğini
zannediyorlar.
Bir yandan Türkiye’yi çağdaş dünyanın nezdinde “kara paracıların”
cirit attığı bir “aklama” merkezi haline getirebilecek inanılmaz
kararlar, mali aflar ve düzenlemeler yapıyorlar. Öte yandan fiilen
kambiyo ve sermaye kontrolleri anlamına gelebilecek adımları
atıyorlar. Örneğin, swap yasağı getiriyorlar, döviz mevduat
hesaplarının vergisini artırıyorlar, vergi dairelerini Türk
Parasını Koruma Kararı uyarınca g&oum...