OHAL şartlarında ve otoriter baskı koşullarında, Türk insanı,
her zaman olduğu gibi zekasını ve mizah yeteneğini devreye sokuyor.
Bir cümle ile, bir espri ile, bir mesajla durumu özetliyor, ironi
yapıyor ve tepkisini böylece ortaya koyuyor.
Son günlerde sosyal medyada yoğun bir şekilde dolaşan bu arada bana
da birçok dostum kanalıyla iletilen böyle bir mesaja yazımızın
başlığında yer verdik bugün.
Çünkü, demokratik-laik Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devletinin
temel unsuru olan kuvvetler ayrılığı ilkesinden nasıl
uzaklaştırıldığının, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının nasıl
yıpratıldığının, yargının nasıl siyasallaştırıldığının hüzün ve
utanç verici bir örneğini yaşadık geçen gün.
Siyasi iktidar her fırsatta, Avrupa’dan gelen taleplere karşı,
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, kararları bağımsız
mahkemelerin vereceğini, bunlara icranın bir etki veya baskı
yapmasının mevzubahis olamayacağını ısrarla söylüyor.
Ama gelin görün ki, Türk kökenli Alman vatandaşı olan Deniz
Yücel’in, siyasi hesap ve/veya pazarlıklar sonucunda keyfi bir
biçimde salıverildiği izlenimi yaratan davranışları ile bu iktidar
Türkiye’yi dünyaya bir kez daha rezil etti. Halbuki bu şahsın ajan-
terörist olduğu iddiası bizzat T. Erdoğan tarafından defalarca
kamuoyuna açıklanmıştı.
Hal böyleyken, B. Yıldırım’ın son Almanya seyahatinde A. Merkel’e o
meşhur muzip gülümsemesiyle; -D. Yücel hakkında “yakında iyi bir
haber gelebilir”- mealinde konuşarak, amiyane tabiri ile “tüyo”
vermesinin akabinde, o güne kadar iddianamesi bile hazırlanmayan ve
mahkemeye bile çıkarılmamış olan D. Yücel’in, aniden- apar-topar,
yurtdışına çıkış yasağı dahi konulmad...