Yılbaşında 27.5 milyar dolar olan TCMB (Merkez Bankası) net
döviz rezervi ağustos sonu itibarıyla 18.1 milyar dolara düşmüş
vaziyette. Yani 8 ayda net döviz rezervimiz yaklaşık yüzde 35
oranında azalmış görünüyor. Benzer şekilde Merkez Bankası’nın döviz
ve altından oluşan toplam net rezervleri de 36 milyar dolardan 27.6
milyara düşmüş durumda.
Moody’s, Fitch ve Standart and Poor’s gibi kredi derecelendirme
kuruluşlarının ardı ardına hem kredi notunu düşürmeleri, hem
negatif izlemeye almaları ve ağır dış borç yükü nedeniyle ekonomiye
olan güven özellikle yurtdışında giderek erozyona uğruyor.
Nitekim bazı firma yöneticileri ithalat akreditifleri için
yurtdışından teyit alamadıklarını, bugüne kadar görülmediği biçimde
Türk bankalarının dışında banka önerilmesi gibi taleplerle
karşılaşmaya başladıklarını üzülerek söylüyorlar maalesef.
Öte yandan, Türkiye’nin kredi risk primi (CDS) bütün gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler arasında en kötüsü maalesef. Örneğin 10
Eylül itibarıyla Brezilya’nın 282, Yunanistan’ın 317, İtalya’nın
231, Rusya’nın 177 olan CDS rakamları Türkiye’de 523 olarak
gerçekleşti.
İspanya’nın CDS rakamı 67, Japonya’nın 53, İrlanda’nın 19,
Almanya’nın 10 olduğu göz önüne alınırsa, çok anormal ve riskli bir
seviye bu ekonomimiz için. Çünkü Türkiye bu haliyle tüm dünyadan
negatif ayrışmış vaziyette.
İhracatın-ithalatı karşılama oranı da, ocak-temmuz 7 aylık dönemde
yüzde 67.3’e düşmüş durumda.
Bu şartlarda mevcut döviz rezervlerinin -ihracat ve diğer döviz
girişleri aynı seviyede kalmak şartıyla- üç aylık ithalatı
anca...