Yazımızın başlığı, eskilerin meşhur deyişi ile “bu ne perhiz, bu
ne lahana turşusu” da olabilirdi esasında.
Çünkü ekonomi yönetimi, masa başı “cin” kararlarla, medya
“manipülasyonları” ile kamuoyuna karşı adeta psikolojik harekât
sayılabilecek işlere tevessül ediyor.
Ne sorunu doğru dürüst teşhis edip adını koyabiliyorlar, ne de o
sorunlara yönelik doğru ve gerçekçi adımlar atabiliyorlar.
Hem vahşi kapitalizmin, ahbap-çavuş kapitalizminin, eş-dost-akraba
kayırmacılığının ve partizanlığın alasını yapıyorlar. Hem de
“piyasa mekanizmasına” açıkça müdahale etmekten çekinmiyorlar.
Bir yandan firmaları toplu fiyat indirimlerine zorlarken, ÖTV-KDV
indirimleri ile bütçe açığını daha da arttırıyorlar, diğer yandan
sıkı para politikasından bahsediyorlar.
Bankalar bir araya gelip faiz tavanı belirliyor. Rekabet
Kurumu’ndan ses çıkmıyor.
Kredilerini, hatta faizlerini bile ödeyemeyen firmaları takibe
almayın diyorlar. Yine kimseden ses çıkmıyor.
Bir yandan AB’ye girmekten bahsediyorlar. Öte yandan fiyatlara narh
koymaya, etiketleri zabıtayla denetlemeye kalkışıyorlar.
Bir yandan rekabetten, demokrasiden bahsediyorlar, diğer yandan
medyada basın tekelinin kurulmasına çanak tutuyorlar.
Bir yandan adil dağılım ve teşviklerden bahsediyorlar. Diğer
yandan, teşvik ve kamu desteklerinde, kişiye-projeye özel, adeta
ısmarlama işler yapıyorlar.
Bir yandan tasarruftan, verimlilikten bahsediyorlar, diğer yandan
lüks tüketim harcamaları ve gösteriş yatırımlarına aynen devam
ediyorlar.
Bir yandan enflasyonla mücadele ediyoruz diyorlar, diğer yandan
enflasyon sepetindeki zaten rekabetin yoğun olduğu malların
fiyatına karışıyorlar.
Tüm bunlara baktığımızda, ger&cc...