Suriye’nin geleceğine dair tartışmalara kısa bir Trump arası verilmişti. Trump başkanlık koltuğuna oturduktan hemen sonra yaptığı “güvenli bölge” açıklamalarıyla Suriye meselesini ABD için yeniden başlatmış oldu. Açıklamasının hemen akabinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi ülkelerin liderleriyle yaptığı görüşmelerde bu liderlerden güvenli bölgeye desteklerini isteyen Trump aynı zamanda ekibine bu yönde bir çalışma yapmaları için de talimat verdi.
Trump’ın güvenlik bürokrasisine bakınca güvenli bölge meselesinin üstüne yatma ihtimallerinin yüksek olduğunu görüyoruz. Bu konuda hem sivil hem de askeri bürokrasi isteksiz. Ellerinde “terörle mücadele” sloganıyla sürdürebilecekleri tek cephe var; o da Rakka. ABD’nin SDF adıyla YPG’ye yeni parti zırhlı araçlar göndermesini de böyle okumak gerekiyor. ABD Rakka’ya yatırım yapacak.
Bütün bunlar yaşanırken Suriyeli muhalifler arasındaki kamplaşmalar da yeni bir düzleme oturmaya başladı. Aslında uzun süredir görülmek istenmeyen ve üzerinde durulmayan bir kopukluğun ve sorunun yavaş yavaş adı konulmaya başlandı. Muhalif grupların bir kısmının Nusra’yla fikir ayrılıkları belirginleşti. Sonradan ismini Şam’ın Fethi Cephesi (CFŞ) olarak değiştiren Nusra Cephesi’nin efektif olarak merkezde olduğu içerisine Suriye’nin belki de en pragmatist grubu olan Zenki Hareketi gibi grupları da alan yeni bir ittifak ortaya çıktı. Şam’ın Özgürleştirilmesi Heyeti ismi (HTŞ) verilen bu yeni oluşumun karşısında Ahrar’uş-Şam merkezli yeni bir ittifaklaşma da doğdu. Senelerdir birlikte hareket eden gruplar arasındaki bu ayrışma ve hatta çatışmalar, muhalifler için varoluşsal sorunları da beraberinde getiriyor. Esed rejimi durumdan memnun.