Bazen Türkiye’nin dünyanın en güçlü devleti olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin kurulduğundan beri atlattığı badireleri, yaşadığı darbeleri, banka boşaltmaları, derin devleti, paralel yapıları, patolojik aydınlarını, başına salınan terör örgütlerini alt alta yazıp bu kadar yapısal probleme rağmen bu ülke nasıl batmadı sorusunu sormadan edemiyorum.
Dünyanın en güçlü devleti olarak addedilen ABD’yi bir hayal
edin; etrafı dünyanın en yoğun çatışma bölgeleriyle çevrili olsun,
başına PKK gibi taşeron bir terör örgütü salınsın, bazı devletler
açık açık bu terör örgütünü desteklesin, DAİŞ diye bir başka terör
örgütüne karşı en büyük mücadeleyi vermesine rağmen bu terör örgütü
üzerinden sürekli kendisine operasyonlar çekilsin, en büyük
bankaları birer birer hortumlansın, askeri üç dört kere darbe
yapsın, kilit devlet kurumları başka güç odaklarının kontrolü
altındaki bir paralel yapılanma tarafından ele geçirilsin, örneğin
polisi ve savcıları CIA’e operasyonlar çekecek kadar ihanete
bulaşsın, medyanın amiral gemileri bu terör örgütlerini aklama
yarışına girsin, kendine aydın diyenler o kapı senin bu kapı benim
dolaşıp ABD’yi ne kadar uluslararası kurum varsa şikayet etsin,
kongresinde örneğin DAİŞ terör örgütüyle bağlantılı onlarca
milletvekili olsun, bütün bunların üstüne elle tutulur yer altı
kaynakları olmasın bir de enerji konusunda büyük oranda dışarıya
bağımlı olsun... Teşbihte hata olmaz, ABD Nikaragua’dan yardım
isteyecek duruma gelirdi.
Yine düşünmeden edemiyor insan. Hakkında bu kadar tezvirat yapılan
ve mağdur olmasına rağmen okların bu denli çevrildiği bir başka
ülke var mıdır? Hiçbir utanma ve tutarlılığa sahip olmayan ve artık
kabak tadı veren Türkiye haberleri, yeni yetme Türkiye
“analistlerinin” nefret patlamaları, hepsi birer birer boşa
çıkmasına rağmen yeni versiyonları ve yeni ittifaklarla piyasaya
sürülen manipülatif, kurgusal ve bazen de safi yalanlar artık kaide
oldu, hakkaniyetli bilgi ise istisna hükmüne girdi.