Türkiye-İran sınırına yakın bir bölgede PKK'nın İran kolu PJAK'nın iki İranlı sınır muhafızını öldürmesi sonucu yeni bir tartışma başladı. İran'ın Sınır Muhafızları Komutanı Kasım Rizai'nin, 'olaydan Türkiye'yi sorumlu tuttukları' sözleri iki farklı şekilde anlaşıldı: Ya Türkiye İran'a karşı PJAK'a destek veriyor ya da PJAK'ın kendi topraklarından İran'a saldırmasını engelleyemediği için sorumlu.
İran'da ilk seçeneği aklından geçirenler varsa abesle iştigal ediyorlar. Göbeğinden PKK'ya bağlı bir örgütün Türkiye nezdindeki karşılığı YPG'de de olduğu gibi PKK'dan farksızdır. İsmi YPG veya PJAK da olsa PKK'nın uzantısı olan örgütlerin istisnasız hepsinin asıl gündemi Türkiye'dir. Yani PJAK faaliyetlerini İran'da da sürdürse, YPG'nin alanı Suriye'de de olsa PKK'yla bağlantılı tüm örgütler hem büyük oranda Türkiye kaçkını teröristlerin boyunduruğu altındadır hem de en büyük düşmanları Türkiye'dir. Hal böyleyken Türkiye'nin İran'ın yaptığı gibi PKK'yı desteklemesi söz konusu olamaz.
İkinci seçenek ise daha çok topografik şartlarla bağlantılı. Dağlık ve kırsal alanlardaki PKK yapılanmaları sadece mezkur olayda olduğu gibi İran'a değil; kıyaslanmayacak derecede fazla sıklıkla Türk devletine saldırıyor. İran'dan PKK sızmaları da oldukça fazla. Tam da bu yüzden Türkiye yakın zamanda İran sınırına Suriye sınırına benzer duvar öreceğini açıkladı.
İran, Suriye krizinin başlarında temasta olduğu PKK ile Suriye rejiminin arasında stratejik pakt kurulması konusunda kilit bir rol oynadı. En son Halep'te (Şeyh Maksud'da) İran'ın desteklediği yabancı terörist savaşçılar ve rejim unsurlarıyla muhalefete karşı birlikte savaştı. Daha sonra rejim unsurlarını Menbiç'e davet etti ve rejim bayraklarını göndere çekti. Haseke'deki kısa süreli anlaşmazlık gibi ufak tefek hadiselerin dışında son altı senedir, stratejik paktlarını korudular. Hatta Salih Müslim YPG'yi Esed'in ordusuna katmaktan bile bahsetti. Tüm bu strarejik planlama daha çok İran'ın zihninden çıkmışken, İran'ın Türkiye'ye karşı PJAK yakınması oldukça ironiktir.