Türkiye’nin radikal sol ve liberal sol çevreleri, AK Parti iktidarından rahatsızlar. Son birkaç senede ise bu rahatsızlıklarını eyleme dökecek ve uluslararası networklerini kullanarak Türkiye’yi Batılı entelektüeller nezdinde “mahkûm ettirecek” bir konjonktüre sahip olduklarını düşünüyorlar.
Yani şu anki eylemsellikleri, içinde bulunduğumuz konjonktürün
bu çevreleri kullanışlı yapmasıyla doğrudan alakalı. Türkiye aynı
anda mücadele verdiği iç ve dış politikaya ilişkin konular
sebebiyle bölgesel ve küresel bir kutuplaşmanın bir tarafı; bu
kutuplaşma ise Türkiye içerisindeki ideolojik ve sosyo-ekonomik
bölünmeleri yerelsellikten uzak bir mecraya sürükleyip, bu
bölünmeleri küresel ve bölgesel aktörler için kullanışlı bir hale
getirdi.
Diğer bir ifadeyle Türkiye’de sıklıkla bahsedilen kutuplaşmanın
bölgesel ve küresel bir yönü var ki Türkiye de ister istemez bu
kutuplaşmadan nasibini alıyor. Örneğin Arap Baharı’na karşı
tavrınız sizi otomatik olarak bir bloğun parçası yapıyor. Ya da
Suriye meselesinde bir pozisyon aldığınızda karşınızda düşman bir
kutup beliriyor. Yani Türkiye, Allah korusun, Esed rejiminden yana
pozisyon alsaydı bile karşısında başka bir düşman kutup belirecekti
ve şu an o kutbun operasyonlarına maruz kalacaktık. Mısır’daki
darbeye ve İsrail’e karşı duruş da PKK meselesi de bu kutuplaşmaya
örnek verilebilir. Zira PKK Arap Baharı’nda statükonun yanında yer
alan Suriye meselesinde de Esed rejimine arka çıkan kutbun bir
parçası ve Suriye ve Irak’taki saçaklanmaları bu kutup tarafından
destekleniyor.