Trump koltuğa oturur oturmaz seçim kampanyasındaki en tehlikeli vaatlerini hayata geçirmeye başladı. Meksika sınırına duvar örmekten yedi ülkeden gelen Müslümanların ABD’ye girişlerinin yasaklanmasına kadar, önyargıyla bezenmiş uygulamalara start verdi. Trump’ın seçmen kitlesinin bel kemiğini oluşturan sosyolojik trendleri dikkate aldığımızda mezkur uygulamalara şaşırmamamız gerekiyor.
Ortadoğu’da son dönem radikalizminin babası olan oğul Bush ve DEAŞ’ın pasif “izleyicisi” Obama’dan sonra Trump yönetiminin de radikalizmle mücadeleden ziyade yeni radikalleşmeler üretmeye vakit harcayacağı anlaşılıyor. Trump’ın politikalarını Obama’nınkinden veya Hillary’nin çizdiği projeksiyondan da ayrı okumamak lazım. Obama yüz binlerce insanın ölmesine sebep olan Ortadoğu’daki facia politikalarıyla mevcut tabloya belki de Trump kadar katkıda bulundu. Bush Ortadoğu’yu işgal ederek, Obama ise Ortadoğu’dan kağıt üzerinde uzak kalarak “düşmanı” yok edebileceğini düşündü. Elde kalan yıkılmış bir coğrafya, evsiz barksız kalan milyonlar, güçlenme zemini bulan terör örgütleri ve bu sorunlara ayrımcı politikalarla çözüm arayan bir ABD yönetimi.