Konu İsrail olunca Türkiye’de herkesin bir fikri veya pozisyonu vardır. Bu kısmen iyi, kısmen kötü bir şey. İyi çünkü bu durum Filistin davasında bir farkındalık oluşturuyor. Geleneksel Filistin destekçisi kodlarımızı korumamızı sağlıyor. Kötü çünkü İsrail ve Filistin tartışmaları bir türlü romantizmden kurtarılarak yapılamıyor. Rasyonellik romantizm namına rehin alınıyor. Toplam fayda hesabıyla hareket etmek eleştiriliyor. Bu biraz da İsrail’in normal bir ülke olmamasından ve İsrail’in devletleşme sürecinin İslam dünyasında bir travmaya sebep olmasından kaynaklanıyor. İsrail var mı, yok mu? Varsa neden yok gibi davranıyoruz? Yoksa neden var gibi hareket ediyoruz? Kafamız biraz karışık.
Doğal olarak bu kafa karışıklığı Türkiye ve İsrail arasındaki son anlaşmanın yorumlanmasına da sirayet etti. İki ülke varılan anlaşmayla yaklaşık altı sene aradan sonra diplomatik normalleşmeye başlayacak. Diplomatik sıfatını üstüne basa basa vurgulamak istiyorum. Zira “normalleşme” kavramı ile alakalı oldukça kolaycı bir tartışma yürüyor. Üstüne üstlük kavramın küçük cep sözlüğündeki karşılığı üzerinden uluslararası ilişkiler okuması yapmak bizi farklı mecralara sürüklüyor. Evet, İsrail normal bir devlet değil.
İşgal temeli üzerine kurulmuş ve bir türlü “bölgeli” olamamış bir devlet. Fakat zaten normalleşme paketinde İsrail’in ontolojisine dair bir mutabakat yok.