Okuma yazma bilen birçok kişi değişen sıklıklarda Twitter kullanıyor. Facebook kadar geniş tabana yayılmasa da Twitter, Türkiye’de gündem belirlediği “iddiasını” sürdürüyor. Twitter’ın kuruluş amaçlarından birisi belki de bu değildi ama kısa sürede, kamuoyunu asimetrik bir şekilde dışarıdan müdahalelerle etkilemek Twitter’ın kullanım amaçlarından birisi oldu.
Twitter’ın sanal bir sosyalleşme aracı olma özelliğinin dışında farklı misyonları üstleneceğini, daha önemlisi Twitter’ın siyasi mühendislik için de kullanılacağını İran’da 2009’daki sokak hareketleri sırasında anladık. O günlerde Washington’da İranlı muhaliflere hükümetin sınırlamalarına takılmadan, Tor gibi anonimlik sağlayan platformlar üzerinden nasıl organize olunabileceği eğitimleri veren kuruluşlar vardı.
Bu eğitimlerin pratiğe dökülmüş halini Türkiye’de Gezi kalkışması sırasında yakinen gördük. Gezi, Twitter’ın Türkiye’de operasyonel kullanımı için bir milattı. Bir avuç marjinal, Türkiye’nin gündemini belirleme amacıyla Twitter’ı en az eli molotoflu DHKP-C militanı kadar etkili kullandılar. Tam da o sıralarda Türkiye’de iki paralel dünyanın yaşandığını keşfettik. Birincisi Twitter’da resmedilen ve sürekli uçurumda olduğumuza inandırıldığımız bir dünya. İkincisi ise sürekli oksijen soluyup karbondioksit saldığımız, bazen sevindiğimiz bazen üzüldüğümüz, insanlara dokunduğumuz, trafikte çile çektiğimiz, ezan sesini duyduğumuz, gazetenin mürekkebinin elimizi boyadığı, 140 karakterden daha fazlası olan gerçek bir dünya.
Bu sanal ve gerçek dünya arasındaki ayrım gün geçtikçe derinleşti. Varlığını sanala borçlu olanlar, sanalın gerçeği şekillendirebileceği fikrine işlerlik kazandırdı.