15 Temmuz’a dair ağdalı analizler yapılıyor, yapılacaktır. Yanlış anlaşılmasın 15 Temmuz her türlü ağdalı analizi de hak ediyor. Lakin o gece sokağa çıkan on binlerce cesur yürekli halkın hakkını teslim etmek için analizleri merkezi kaybetmeden yapmak gerekiyor. Biz sosyal bilimciler, mesleki deformasyondan olsa gerek lafı dolandırmayı severiz. O gece yaşananları anlatırken bilimsel çerçeveye sokmak için enerji sarf ediliyor, sarf edilecek. Oysa Hz. Ali’nin de dediği gibi “ilim bir noktaydı, cahiller onu çoğalttı”. Sosyal bilimlerde alışık olmadığımız sadeliği, halkın hakkını teslim etmek için bir kereliğine de olsa kullanalım.
Şu tabloyu canlandırın gözünüzde: İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde FETÖ’nün sapık militanları ağır silahlarla halkın üzerine ateş açıyor. Halk; pantolon, t-shirt, terlik, atlet sokağa inmiş ve “onlar siper almayı bile bilmez” diyen vatansızlara inat siper almış. TV muhabiri o durumda söylenmesi çok da abes karşılanmayan bir ifade kullanıyor: “halk korku içerisinde”. Kurşunlara karşı yüzlerinde herhangi bir korku ifadesi belirmeyen halk muhabire şöyle bağırıyor: “Yalan söyleme, halkın korkusu yok!”. Vallahi de yok, tallahi de yok! Toplasınlar cümle sosyal bilimciyi de tankın ateşinden korkmayan bir milletin zihin dünyasını açıklatsınlar.
Yaşlıca bir amca, uzun beyaz sakallı. Bir ayağı protez. Kilometrelerce yolu koltuk değnekleriyle yürüyüp tankların karşısında milli iradesini korumaya geliyor. Amcanın koltuk değnekleriyle yürüyüşünü izleyen, o karelerde modern bilimin açıklamakta zorlanacağı öğeler olduğunu görür. Amcam uçuyor. Diyor ki sonraki röportajında: “Rabbim sanki uçuruyordu beni”.