Dünya gençleri 60-70’lerden beri müzik festivalleriyle coşarken biz stadyum konserlerini bile 90’ların ilk yarısında izleyebildik. Ama yine de şanslıyız, ömürleri kısa olsa da H2000 ve Rock’n Coke gibi iki baba festival gördük zamanında.
Çadırlar kurduk, yağmur yağdı çamurlara battık, uzun tuvalet ve yemek sıralarında bekledik. Ama hiç şikayet etmedik, hep mutluyduk. Tek günlük festivalimsilerle gönül eğlerken 3 yıl önce Big Burn İstanbul ile kendimize geldik.
Tabii artık bu dönemin yıldızları popstarlar, rock grupları değil, DJ ve prodüktörlerdi. 5 sahnede 100’den fazla isim 3 gün boyunca gençleri ve hep genç kalanları (ben) coşturmuştu.
SİNERJİ ORTAMI
İki yıldır kaçırmadığım Big Burn’ün en keyifli yanı sunduğu özgürlük ortamı. Kimse kimsenin ne giydiğine, ne yediğine içtiğine bakmadan ortak payda müzikte buluştu. Sadece bizler değil, birçok farklı ülkeden gelen katılımcılarıyla Avrupa festivallerini aratmadı Big Burn.
Misafirlerimiz çoğu zaman böyle bir organizasyonun Türkiye’de yapıldığına inanamadıklarını söyleyip durdular. “Biz de inanamıyoruz ama oluyor işte” diye cevap verdik. Böyle muhabbeti, sevgi pıtırcıklığını ancak bu tür organizasyonlarda görebiliyoruz.