Finansal fiyat oynaklıklarının yukarı yönde hareketlilikler sergilediği ve belirsizlik algısının güçlendiği bir haftayı geride bıraktık. Döviz ve emtia piyasaları ön plana çıkarken, tahviller gerginliğin odağı oldu. Hacimli risk taşıyanlar riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesini önlemek için çok çaba harcamak durumunda kaldı. Bu yılın ilk haftasındaki iyimser zorlamaların ateşi söndü; ava çıkanların morali bozuldu!
Küresel düzeni oluşturan kurumsal yapı, tahviller konusundaki ciddi sorunlar ile dengesizliklerin gündem olmasını ve 2008 yılındaki küresel kriz öncesindeki gelişmelerin hatırlanmasını istemiyor! Geride bıraktığımız haftanın ilk yarısında yaşanan bazı gelişmeler ise bu nedenle söz konusu kesimleri fazlası ile rahatsız etti. Japon para otoritesinin on yıl ve daha uzun vadeli tahvil alımlarını durdurması, Çin’in ABD tahvillerini daha az çekici bulduğu yönündeki daha sonra yalanlanan haberler ile sabit getirili menkul kıymetler açısından ayı piyasası dönemine girildiği söylemleri ciddi rahatsızlıklar yarattı.
Tahvillerdeki olumsuz baskı doların diğer paralara karşı güçlenmesini ve emtia fiyatlarında gerilemeleri beraberinde getirdi. Söz konusu eğilimlerin büyüyerek riskten kaçınma eğilimini daha belirleyici hale getirmesini önlemek adına, haftanın ikinci yarısında seferber olundu ve bu eğilimler aksi yöndeki zorlamalar sayesinde durduruldu! Risklerini azaltmak adına fırsat kollayan ve bu amaçla piyasa yapmaya çalışanlar, risklerini hesapsızca artırmak durumunda kaldılar; günü kurtarayım derken bindikleri dalları kesme sürecinde ilerlemek zorunda kalmaya devam ettiler!
Sormak gerekiyor, mevcut koşullarda ABD devlet tahvillerini almak cazip mi? Yanıtlayalım, kesinlikle cazip değil! ABD para otoritesi istikrarı korumak adına, maliyet kökenli enflasyon baskılarının artmasını istemiyor. Bu amaçla uzun vadeli faizlerin yükselmesini ve spekülatif karakterli risk alma çılgınlığının son bulmasını istiyor; bu amaçla faizleri yükselterek negatif faiz alanından çıkmaya çalışıyor ve bu yaklaşımını sözlü müdahaleler ile destekliyor. 2004 yılında da benzer bir durumla karşılaşmış ve piyasalar ile arsındaki uzlaşmazlık 2008 senesinde çok tatsız bir şekilde noktalanmıştı! 2006 yılı Mayıs ayında faiz yükselişlerinin durdurulmuş olması, yatırım bankacılığının batık hale gelmesini ve ödemeler sisteminin fiilen çalışamaz duruma düşmesini önleyememişti.
Tahvilleri net pozitif getiri sunma şansı hızla azalırken, potansiyel kayıp olasılığı hızla azalıyor. Bu durum öncelikle uzun vadeli ve özel sektör kökenli olanlardan uzak durulmasını gerektiriyor. Çin Döviz İdaresinin, kendileri hakkında çıkan haberi yalanlaması durumun böyle olmadığı anlamına gelmiyor. Fiili durum böyle iken hisse senetlerinin yeni rekorlara yelken açması da pek olası görünmüyor. Sermaye piyasaları açısından potansiyel satıcının çok ve alıcının yok denecek kadar az olması ciddi bir sistemik kriz olasılığını güçlendiriyor.
Hemen yukarıda kısaca özetlediğimiz koşullar, tüm piyasalar açısından belirleyici özelliklere sahiptir. Riskten kaçınma eğilimi güçlenir. Temel fonlama parası olan dolar diğer paralara karşı geçici olarak değerlenir; Almanya’da yeni Hükümetin kurulması olasılığının artması bu durumu değiştirmez. Sermaye ve emtia piyasaları ise satış baskısı altında geriler, tüm bilançolar yıpranır. Teminatlardaki değer kaybı olasılıklarına bağlı olarak risk primleri artar, para piyasalarının işlevselliğinde erozyonlar yaşanır. Diğer piyasalardaki eğilimlerin yönünü kaba güçle tersine çevirerek, tahvillerdeki açmaz buharlaşmaz; tam aksine daha tehlikeli hale gelir! Zira emtia fiyatlarındaki artış maliyet kökenli enflasyon baskısını artırır ve olası kredi krizlerinin yaratabileceği tahribatı geometrik olarak büyütür.