Küresel piyasa eğilimlerine bakarak, ne olup bittiğini ve
beklentilerin ne yönde değiştiğini anlamanın çok zorlaştığı bir
süreçten geçiyoruz. Risk taşıyanların bir kısmı güvenli limanlara
yönelmeyi sürdürüyor, diğerleri ise bunların etkisini azaltmak
üzere piyasaları manipüle etmeye ve masal üretmeye yoğunlaşmış gibi
görünüyor. Bu koşullarda fiyat oynaklıklarının kısmen gerilemiş
olması, olumsuzlukların azaldığı ve beklentilerin düzelmeye
başladığı anlamına gelmiyor. Olguya dayalı gelişmeler, bir çeşit
fırtına öncesi sessizliğini anımsatıyor!
Ticaret Savaşları konusundaki gelişmelerin pek fiyatlanmaması, bazı
söylemlerin abartılı şekilde kullanılmaya çalışılması ve son
açıklanan kimi verilerin olduğundan farklı gösterilmeye çalışılması
daha dikkatli olmayı gerektiriyor. Farklı kesimler arasındaki çıkar
çatışmalarının büyüyor olması, görünümün gerçeklerden uzaklaşmaya
devam etmesine sebep olabiliyor.
Çin parası, son iki ay içinde Amerikan dolarına karşı yüzde 6,3
oranında değer kaybediyor ve herkes ticaret savaşları gündeme
gelmese idi bu oranda bir değişim yaşanmayacağını biliyor; anılan
dönem boyunca gelişen ekonomilerden ciddi para çıkışı yaşanıyor.
Adını vermeyen Çin yetkilisi, döviz kurunu ticaret savaşında
kullanmayı düşünmediklerini açıklıyor, piyasalar bu durumu
memnuniyetle karşılıyor ve gördüğüne değil de duyduğuna inanmayı
tercih ediyor!
“Ticaret savaşlarını piyasalar gereken oranda fiyatlayamıyor”
Benzer bir çelişki, geride bıraktığımız haftanın son iş gününde yaşandı. Haziran ayı ABD işsizlik verileri, para otoritesinin dolar faizleri konusundaki yaklaşımında herhangi bir değişiklik gerektiren çizgide değildi. Tarım dışı istihdam, beklenenin üzerinde net 213 binlik artış sergilemişti, ücretlerdeki yıllık artışlar yüzde 2,7 düzeyinde idi; fakat okulların kapanmış olması gibi mevsimlik nedenlerle işgücüne katılımdaki 601 binlik artış sergilemiş ve işsizlik oranı yüzde 3,8’den yüzde 4,0 düzeyine yükselmişti. Ayrıca ticaret savaşlarının, para otoritesi tarafından enflasyonist baskı yaratabilecek ek risk unsuru olarak izlendiği biliniyordu.
Yılsonuna kadar iki adet faiz yükselişi olacağı beklentisinde herhangi bir değişiklik olmamıştı; fakat piyasalar sanki durum böyle değilmiş gibi yaparak, pozisyonlarını koruyabilmek adına bir süre için piyasaları yapaylığa zorlamak ve birilerini aldatmayı denemek zorunda kaldı!
Ticaret savaşları ise, taşıdıkları yüklü riskler nedeniyle piyasaların gereken oranda fiyatlayabileceği bir konu değil! Zira çok büyük ek belirsizlikler yaratıyor ve eski ezberleri çöp sepetine yollayacak dinamikleri harekete geçiriyor; 2008 yılındaki küresel krizden çok daha vahim sonuçlara sebep olabilecek potansiyeli bünyesinde taşıyor. Geride bıraktığımız hafta herhangi bir geri adım olmadı, ek gümrük vergisi uygulamaları fiilen devreye girdi; muhtemelen Kasım ayında ABD’de yapılacak seçimlere kadar beklentileri olumsuzlaştırmaya ve riskten kaçınma eğilimini desteklemeye devam edecek. Her ekonomi ise durumuna bakarak başının çaresine bakmaya odaklanmış görünüyor.
ABD Yönetiminin herkese ve her kesime meydan okuyan, boyun eğmeye zorlayan tavrı uzlaşmazlıkları derinleştiriyor! Finansal yapı ve bir kısım çok uluslu şirketler ile yaşanan gerilimler, geleceğe yönelik tahmin yapmayı çok zorlaştırıyor; teslimiyet ile direniş arasındaki olasılıklar belirsizlik algısını ön plana çıkarıyor. Ayrıca İran’a yönelik tasarımların da, enflasyon baskısı yaratabilecek ek risk unsuru olarak dikkate alınması ve izlenmesi gerekiyor.