Hafta başında açıklanan veriye göre, ülkemize ilişkin Ekonomik Güven Endeksi mart ayında yüzde 1,6 oranında gerilemiş. Bu rakam bir sonuçtur; beklentilerin bozulmayı sürdürdüğü ve güvensizliğin arttığı anlamındadır. Sebeplerin incelenmesi ve israfı azaltmak üzere benimsenmiş hedefler ile önceliklerin gözden geçirilmesi önemlidir!
Son altı aylık dönemi mercek altına aldığımızda, döviz sepeti bazında Türk Lirası'nın yüzde 19 oranında değer kaybettiğine tanık oluyoruz. Ekonomik Güven Endeksinin de, döviz kurlarındaki dalgalanmaya paralel şekilde salındığını ve çok güçlü bir ilişki sergilediğini gözlemliyoruz. Küresel koşullardaki değişim, sürdürülebilirliği engelleyen ve kırılganlık yaratan sorunlar ile Siyasi İradenin ekonomik tercihleri bu etkileşimde belirleyici oluyor.
Siyasi İrade, küresel koşullardaki olası değişimleri hesaba katmalı
Eğer cari açık sorunumuz olmasa ve ekonomi büyüdükçe tasarruf açığı sıkıntısını yoğun bir şekilde yaşamıyor olsa idik, döviz kurlarındaki eğilim ile güven endeksleri arasındaki ilişki bu kadar güçlü olmazdı. Fakat ne yazık ki böyle bir durumda değiliz. Çok ciddi kırılganlık yaratabilecek türden, yapısal bir cari açık ve tasarruf açığı sorunumuz var. Bu sebeple Siyasi İradenin ekonomik öncelikleri belirlerken, ya küresel koşullardaki olası değişimleri hesaba katması ya da öncelikle bu açmazı aşmak üzere gerekli tüm maliyetlere katlanmak üzere seferber olması gerekiyor.
Yatırımları teşvik amacı ile hazırlanan 96 maddelik tasarı yasalaştı. Başka bir deyişle Siyasi İrade mevcut sorunları aşmadan ve dış koşullardaki olumsuzlaşmayı hesaba katmadan, büyüme ve istihdamı öncelikle desteklemeye çalışıyor. Küresel koşullar ise bu tercihi destekleme çizgisinden uzaklaşmaya devam edecek gibi görünüyor. Kırılganlık algısını besleyen bu çelişki, Türk Lirasının değeri üzerinde olumsuz baskı yaratmaya devam edecek; büyümesine yol verilen tasarruf açığı beklentileri ve güveni sarsmayı sürdürecek gibi görünüyor.
Döviz satış seferberlikleri kısa vadeden öteye işe yaramadı