Küresel ekonomi açısından oldukça ilginç bir dönemden geçiyoruz.
Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Finans Enstitüsü, Dünya
Bankası ve OECD gibi uluslararası kurumların kamuoyuna açıkladığı
ekonomik raporlar bir yıl öncesine göre çok farklı bir görünüm
sergiliyor. 2015 ve 2016 yıllarında bir yandan küresel büyüme
tahminlerini kademeli olarak aşağı çekiyor, diğer yandan ise ABD
para otoritesine dolar faizlerini yükseltmemesi için ricacı oluyor
ve aksi takdirde büyük yıkımlar yaşanabileceğini iddia ediyorlardı.
Son dokuz ay genelinde ise daha olumlu iyimser senaryolar üretmek
konusunda birbirleri ile yarışıyor ve küresel büyüme öngörülerini
yukarı çekiyorlar!
Bu aşamada sormak gerekiyor! Eski öngörüleri mi yanlıştı, yoksa
bugünküler mi? Ne oldu da bu kadar büyük bir görüş değişikliği söz
konusu olabildi? Başta gelişmiş ekonomilerin para otoriteleri sık
sık veri bağımlılığını dile getirirken, bu kurumlar nasıl oldu da
iki yıllık olumlu bir öngörüye sahip olabildiler? Kafalarına taş mı
düştü, yoksa tamamen duygusal başka hesaplar mı onları tavır
değişikliğine zorluyor? Arka plana sıkıştırılan kırılganlık
uyarıları, raporların beklentiden çok acil ihtiyaçları karşılamak
ve güvensizliğin derinleşmesini engellemek amaçları ile
hazırlandığı anlamına mı geliyor?
Geride bıraktığımız yılın ikinci yarısının başında, küresel
kırılganlık algısı oldukça büyüktü. İngiltere’nin AB
referandumundan çıkan sonuç, başta petrol olmak üzere gerileyen
emtia fiyatları endişelerin katlanarak artmasına sebep olmuştu.
Petrol arzının kısılması konusunda üreticilerin anlaşması, riskten
kaçınma eğiliminin paniğe dönüşmesini engelleyebilmişti. Fakat ABD
Başkanlık Seçimlerinden çıkan sonuç, hem korumacılık endişelerini
güçlendirmiş ve hem de dolar faizlerindeki yükseliş dalgasını
önlemenin olanaksızlaştığı anlamına gelmişti.
Dolar faizlerinin yükselişi önlenemiyor ise, yaratacağı olumsuz
sonuçların ötelenmesi yönünde çaba harcanması ve pazarlanacak yeni
masallar üretilmesi sürecine geçildi. Başta petrol olmak üzere
emtia fiyatlarındaki yükselişin küresel enflasyon üzerindeki etkisi
ve korumacı endişeler sebebiyle gelişen ekonomilere yönelik
siparişlerdeki geçici artış, beklentileri iyimser hale getirmek
adına abartılı şekilde kullanıldı.