Hedeflenen enflasyon ile gerçekleşen arasındaki farkın giderek
büyüyor olması, geleceğe yönelik algıları olumsuzlaştırıyor. Neden
böyle olduğu konusunda yetkililerden gelen açıklamalar ve düzelmesi
için ortaya atılan öneriler, güvensizliğin büyümesini önleyemiyor.
Makroekonomik görünüm bozuluyor, artan kırılganlık algısına bağlı
olarak riskten kaçınma eğilimi güçleniyor; durumu terse çevirmeyi
zorlayan, tepkisel nitelikli yapay zorlamalar kısa vadeden öteye
işe yaramıyor. Ortaya çıkan rakamsal veriler daha farklı düşünmeye
izin vermiyor, ortaya konan hedefler yönlendirici olamıyor!
Bu hafta başında açıklanan Kasım ayı enflasyon rakamları, yıllık bazda son on yılın en yüksek düzeylerine ulaşıldığına işaret ediyor. Tüketici fiyatlarındaki senelik artış yüzde 12.98 olurken, Yurtiçi Üretici Fiyatlarındaki yükseliş yüzde 17,30 seviyesine ulaşmış; çekirdek enflasyon ise yükselişini sürdürerek alarm vermeye devam etmiş. Büyüyen istikrarsızlık potansiyeli, detayları önemsizleştiriyor!
Daha önce açıklanan diğer fiyat endeksleri çok daha olumsuz bir görünüm sergiliyor. Ekim sonu itibarı ile Tarım Ürünleri Üretici Fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 14,19 düzeyinde gerçekleşmiş ve muhtemelen yılı yüzde 15 düzeyinin üzerinde tamamlayacak. Yine Ekim sonu verilerine göre Yurtdışı Üretici Fiyatlarındaki senelik yükseliş yüzde 25,78 olmuş ve artış eğiliminin devam etmesi olasılığı oldukça yüksek. Bu yılın üçüncü çeyrek dönemi sonu itibarı ile İnşaat Malzemeleri Fiyatlarındaki on iki aylık artış oranı işe yüzde 25,1 seviyesine ulaşmış.
Yukarıda kısaca özetleyerek verdiğimiz rakamları biz uydurmadık; bunlar yeterince gerçekçi olmadığını düşündüğümüz Türkiye İstatistik Kurumunun hesaplayarak açıkladığı veriler! Enflasyon hedefinin yüzde 6 olduğu 2017 yılındaki bu gerçekleşmeler, ağırlaşmış sorunlar ve anormal düzeylere ulaşmış dengesizlikler nedeniyle gelişmelerin kontrol dışına çıkmaya başladığını haykırıyor. Mevcut yaklaşımlarda herhangi bir değişiklik olmaması durumunda, daha ciddi olumsuzlukların yaşanması olasılığının artmakta olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Yaklaşık altı yıldır maliyet kökenli enflasyon baskısı üreten Türk Lirası’ndaki değer kayıplarını durdurmaya çalışıyoruz, fakat başaramıyoruz; bundan sonrasının daha zorlu olabileceğini de görebiliyoruz! Dolar kuruna ilişkin oynaklık yaklaşık altı yıldır artıyor, yeni en düşük seviyeler yaşanmazken her yıl yeni rekorların düzenli olarak kırılması engellenemiyor. Sorunların kalıcı çözümü yönünde girişimde bulunulmaması, ağırlaşmanın zamana yayılması çabaları ile yetinilmesi ortaya çıkan sonuçlar üzerinde belirleyici oluyor.
Türk Lirasındaki engellenemeyen değer kaybı hem para
otoritesinin itibarını sarsıyor, hem de Siyasi İrade ile finansal
kesim arasında uzlaşmaz gerginlikler yaşanmasına sebep oluyor. Tüm
kesimlerin kendi açılarından haklı olması, genel durumun daha
kötüye gitmesini önlemiyor. Faizlerin yükseltilmesinin veya
düşürülmesinin ortaya çıkaracağı olumsuz yan tesirlerin daha
belirleyici olacağını iş dünyası yaşayarak görüyor; fakat derdini
dinletebilmeyi beceremiyor!
Gıda maddelerindeki fiyat dalgalanmalarına takılıp göz boyamaya
çalışanlar çok yanılıyorlar ve başarısız olmaktan kurtulamıyorlar!
Pek çok üründe gümrük vergilerinin düşürülmesine ve ithalatın
artırılmasına rağmen, tarımsal üretici fiyatlarındaki yıllık
artışın yüzde 14 düzeyini aşması başka bir anlam taşımıyor. Hem
üreticiler ve hem de tüketicilerin mağduriyeti büyümeye devam
ediyor, sorunlar hızla ağırlaşıyor.