Yeni bir yıl ile birlikte, beyaz bir sayfa açarak her şeye sıfırdan başlamak ne yazık ki mümkün olmuyor. Geçici bir ateşkesin ardından, devralınan miras ile birlikte mücadeleye devam etmek dışında bir seçenek olamıyor. Ağırlaşmış sorunlar ve dengesizlikler kendilerini hatırlatarak, her kesimin afyonunu patlatıyor; piyasalar yeniden hareketleniyor, geleceğe yönelik beklentiler gelişmelerin yönüne göre farklılaşıyor. Küresel eğilimlerin sürdürülebilir olmayışı, belirsizliği artırarak olağandışı durumlar ile karşılaşmamıza sebep olabilecek gibi görünüyor.
Geride bıraktığımız yılın ilk haftalarını anımsamak bu açıdan yararlı olabilir! Geleceğe yönelik endişeler her tarafı sarmış, korkularla yüzleşmekten kaçınmanın yeni yolları aranmaya başlamıştı. Bu olumsuz durum ilk çeyrek sonrasında kısmen aşılmış, sorunların ağırlaşması pahasına yıl kurtarılmıştı. Gerçekleri görmezden gelen iyimser senaryolar ve bunları destekleyen iki önemli piyasadaki yapay eğilimler sonuç üzerinde belirleyici olmuştu. Piyasaların 2018 yılına ilişkin tahminlerine bakılır ise, aynı oyunu gidebildiği yere kadar sürdürmeye çalışacakları varsayılabilir.
Yükselmesi beklenen uzun vadeli tahvil faizlerinin kısmen gerilemesi ve euronun güçlendirilmesi sayesinde dolar endeksinin zayıflaması, geride bıraktığımız yılın öngörülenden iyi geçmesi ve yılın kurtarılmasında belirleyici oldu. Bu yapay zorlamalar sayesinde riskten kaçınma eğiliminin güçlenerek yıkıcı olmasına izin verilmedi ve ekonomik beklentilerin olumsuzlaşması önlenebildi; gelişmişler ile gelişenlerin ayrışması ötelendi.
Eğer durum böyle olmasa, euronun dolara karşı değeri 1,10 seviyesinin altında kalsa ve on yıl vadeli ABD Devlet Tahvilleri’nin getirisi yüzde 2,80 düzeyini aşmış olsa, 2017 yeni bir küresel krizin etkili olmaya başladığı dönem olabilirdi. Gelişen ekonomilere 300 milyar dolar kadar net kaynak girişi olmaz, tam aksine bir o kadarı çıkmak üzere kapıları zorlamış olabilirdi. Dolar diğer paralara karşı yeni rekorlara yelken açarken, gelişen ekonomilerin risk primleri artıyor ve paraları değer kaybediyor olurdu. Olumsuzlaşan beklentiler, sermaye ve emtia piyasalarını sert bir şekilde gerilemeye zorlayabilirdi.
Bu açıdan değerlendirdiğimizde, euronun değerinde ve uzun vadeli tahvillerin getirisindeki eğilimlerin yönü 2018 yılına ilişkin beklentilerin değişkenliğinde belirleyici olacak. Başta finansal yapı olmak üzere küresel düzeni oluşturan kurumsal yapı, bu iki değişkene yönelik günü kurtarmak adına acil ihtiyaç durumundaki eğilimleri tahmin diyerek pazarlamaya çalışıyor. 2018 yılsonu için euronun dolara karşı 1,25-1,30 seviyelerine çıkmasını ve verim eğrisi düzleşecek diyerek uzun vadeli tahvil getirilerinin yükselmemesini sipariş etmeye çalışıyor. Fakat bu zorlama, aksi yöndeki eğilimleri besleyerek kırılganlığını yükselmeye devam edeceğinin sinyallerini de üretiyor.