Küresel ve ulusal piyasalarda geride bıraktığımız hafta boyunca ön plana çıkan eğilimler ile son iş gününde açıklanan veriler uyumlu bir görüntü sergilemiyor. Riskten kaçınma eğiliminin geri dönmesini önlemeye yönelik yapay zorlamalar ile ekonomi cephesindeki gerçekler uyuşmuyor. Kısmen çaresizliklerden kaynaklanan bu durum, kırılganlık yönündeki algıları beslemeye devam ediyor!
Yeni yılın ilk haftası genelinde doların diğer paralara karşı değer kaybettiğine ve emtia fiyatlarının yükseldiğine tanık olduk. Sermaye piyasaları genelde iyimser eğilimleri fiyatlamaya çalıştı ve tahvil getirilerinde önemli bir değişiklik yaşanmadı. Bazı gelişen ekonomi paraları yüzde 2,5’a varan oranlarda değerlenirken sınai metal fiyatlarındaki dolar cinsinden artış yüzde 5 düzeyini aştı. Bu eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı ve geniş kesimleri sakinleştireyim derken olumsuz beklentilere güç verdiği hiç tartışılmadı.
Sormak gerekiyor! Emtia fiyatlarındaki yükselişin devamı durumunda maliyet kökenli enflasyon baskısı artmaz ve tahvil getirilerindeki olumsuz baskıları güçlendirmez mi? Buna bağlı olarak tahvil getirileri ve sistemik risk algısı artmaya başladığında, riskten kaçınma eğilimi güçlenmez ve bilançolar yıpranmaya başlamaz mı? Ve devamında döviz piyasalarındaki eğilimlerin yönü değişmez mi? Bu türden tehlikeleri görmezden gelmek zorunda kalmak, bir çeşit çaresizlik değil midir?
Yukarıdaki soruların yanıtlarını çok iyi bilen ve kendi pozisyonlarını korumak adına görmezden gelenler, açıklanan her veriyi kendi çıkarlarına uyacak şekilde yorumlamaya kalkınca kafalar karışıyor. Cuma günü açıklanan ABD Tarım dışı İstihdam verisindeki artışın beklentilerin altında kaldığını söyleyebilmek için yine abartılı beklentilerin arkasına saklanmaya devam ettiler! Saatlik ücretlerdeki yıllık yüzde 2,5’luk artışı ve Tarım Dışı İstihdamdaki net 148 binlik yükselişi yetersiz buldular; diğer olumsuz faktörleri tümü ile görmezden gelerek dolar faizlerindeki olası yükselişin sınırlı kalacağını iddia etmeyi sürdürdüler!
ABD’nin İşgücüne Katılım ve İşsizlik oranlarındaki seyir ile emtia fiyatlarındaki maliyet kökenli baskı yaratan eğilimler, tehlikenin büyüdüğüne işaret ediyor. Dolar faizleri öngörülenden daha seri bir şekilde yükselebilir ve tahvil balonunu patlatarak gelişmelerin kontrol dışına çıkmasına sebep olabilir! Son bir yıldır, söz konusu ekonominin İşgücüne Katılım ve İşsizlik Oranları yatay eğilim sergiliyor; başka bir deyişle tam istihdam aşamasına gelindiğini ve net istihdam artışında güçlü artışların mümkün olamayacağını haykırıyor. Fakat bu gerçek piyasaların pozisyonuna uymadığı için görmezden geliniyor ve fiyatlanmıyor.
Küresel piyasalardaki bu çarpıklık gelişen ekonomileri de benzer şekilde etkiliyor. Bu açıdan ülkemiz ilginç bir örnek oluşturuyor. Döviz rezervlerimizin 11,5milyar dolar kadar eridiği, döviz kurları ve faizlerin kalıcı olacak şekilde yükseldiği son bir yıllık dönemde beş senelik risk primimiz 250 baz puandan 160’ın altına gerilemiş! Açıklanabilmesi mümkün olmayan bu tuhaflığı tartışmak, profesyonellerin işine gelmiyor; bu anormalliğin büyümesini ve gelişmelerin kontrol dışına çıkmasını önlemek üzere kimsenin almak istemediği riskleri almak zorunda kalıyorlar! Talebi azalan değişkenlerin fiyatını yükseltip artanlarınkini gerileterek kafa karıştırmayı, zaman kazanmak ve sistemik çözülmeyi biraz olsun geciktirmek adına çözüm sayma gafletine düşmekten kurtulamıyorlar!