İyimser varsayımlar giderek anlamsızlaşırken beklentilerin olumsuzlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Gerek küresel ve gerek ise ülkemizdeki gelişmeler, söz konusu eğilimlerin şekillenmesinde belirleyici oluyor. Geride bıraktığımız haftanın son iş gününde yaşananlar, bu haftaya neden olumsuz bir başlangıç yapıldığını anlayabilmek için fazlası ile yeterli olabiliyor.
Eğer durum hemen yukarıda aktardığımız gibi olmasa idi, Türk Lirası değer kaybında yeni rekorlar kırarak haftanın ilk gününde dolara karşı 5,18 seviyesini test eder miydi? Devlet iç borçlanma senetlerinin ikinci piyasasında getiriler, işlemsiz bir şekilde yüksek düzeyini koruyabilir miydi? Veya hisse senetlerimiz satış baskısı altında bunalarak gerilemeye devam eder miydi?
Geride bıraktığımız Cuma günü, piyasalar açısından gergin ve yorucu bir bekleyiş içinde geçti; umutlar yeşermedi, temenni ettikleri olasılıkların tam aksi eğilimlerin gerçekleşme şansı artmaya devam etti. Son bir ay genelindeki hayal kırıklıklarına yenileri eklendi, riskli pozisyonlar lehine piyasa yapmak ve bilançoları korumak çok zorlaştı.
ABD ile Ülkemizin Dış İşleri Bakanları Cuma sabahı Singapur’da görüştü; sonrasında yapılan gecikmeli ve sakinleştirici açıklamalar, yeterli olamadı. Hafta sonunda ülkemizdeki Siyasi İradenin misilleme niteliğinde ABD’li bazı bakanlar için eş değer kararları uygulamaya koyması, görüşmelerin sonuçsuz kaldığını ve gerginliğin azaltılamadığını düşündürdü.
Maliyet kökenli enflasyon baskıları oldukça güçlendi
Temmuz ayı enflasyon rakamları ise, beklenenden düşük çıkmasına rağmen kimseyi memnun edemedi. Maliyet kökenli enflasyon baskılarının oldukça güçlü olduğu ve fiyatlama davranışlarındaki olumsuz değişimlerin kısa vadede düzelemeyeceği endişesi güçlendi. Son bir ay genelinde Türk Lirasının yüzde 11’i aşan oranda değer kaybetmesi, geleceğe ilişkin enflasyon beklentilerini olumsuzlaştıran ve güvensizliği besleyen temel faktör oldu.