Yaklaşık iki aydır Türk Lirası'nın diğer tüm paralara karşı değer kaybediyor ve fiyat oynaklığının yıkıcı olabilecek şekilde artıyor olması, geleceğe yönelik tüm beklentileri olumsuzlaştırıyor. Eylül ayının ilk on gününde ve Kurban Bayramı sonrasında 3,40 seviyesinin altına inen dolar kuru, geride bıraktığımız haftanın son gününde 3,90 düzeyini test etti. Son bir hafta içinde, söz konusu eğilimi kırmak için devreye sokulan önlemler ise yeterli olamadı.
Bir hafta kadar önce ihracat yapmayan ve döviz cinsinden geliri olmayan Küçük ve Orta Boy İşletmelerin döviz cinsinde kaynak kullanamaması yönünde bir karar alındı. Bu hafta başında ise para otoritesi piyasaları kısmen de olsa sakinleştirebilmek için devreye girmek zorunda kaldı; döviz talebini kısmak veya arzını artırmak yolu ile döviz cinsinden likiditeyi artıracak, Türk Lirası cinsinden likiditeyi sıkıştırarak faizlerin bir miktar yükselmesine sebep olacak uygulamalar devreye sokuldu. Küresel ve bölgesel koşullardaki değişimin, dış politika konusundaki farklılaşmanın ve yapısal sorunlar ile dengesizliklerin etkisi pek hesaba katılmadı. Durum böyle olunca, hareket kısa vadede kısmen duraklatılmış olsa da eğilimin yönü değiştirilemedi.
Sonuçta hem döviz kurlarının ve hem de faizlerin daha yüksek düzeylerde dalgalanacağı, daha sıkıntılı bir döneme geçiş yapmaya başladık! Makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler seri bir şekilde bozulmaya başladı; geleceğe yönelik büyüme öngörüleri gerilerken, enflasyon ve işsizliğe ilişkin olanlar yükselir oldu. Paranın devir hızının gerileyeceği, borç-alacak zincirinde kırılmalar yaşanabileceği ve varlık değerlerindeki olası dalgalanmalar sebebiyle bilançoların yıpranabileceği yönündeki endişeler güçlendi; mali sektöre ve kamu kesimine ilişkin algılar bir kademe daha olumsuzlaştı.
Piyasalar hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız olumsuz algıların geçici olmasını sağlamak üzere, hafta başında son bir deneme yaptı. ABD’nin sınırlı olarak vize vermeye başladığı açıklamasını kullanarak piyasaları manipüle etmeye çalıştı!
Fakat gelişmelerin varsayıldığı gibi olmadığı anlaşılınca, geçici ve ani gerilemenin arkası gelemedi! Eğer gelişmeler piyasaların varsaydığı yönde olsa idi, belki hareket biraz daha zamana yayılabilir ve dalgalanma daha büyük olabilirdi; ancak sonuç yapısal sorunlar ve küresel koşullardaki değişim nedeniyle pek değişmeyebilirdi! Akımlara yönelik kısa vadeli müdahalelerin, stok cinsinden sorunların dayattığı eğilimleri dengeleyemediği ve kırılganlığı artırdığı bir süreçten geçiyoruz!
Yerleşik birey ve kurumlar ile yabancıların taşıdığı kur riski toplamının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranının, son yıllarda yüzde 50 seviyelerinde dalgalandığına ve daha fazla artırılamadığına tanık oluyoruz. Bu oranın kolayca yükseldiği senelerde, Türk Lirası değerleniyor ve enflasyonla birlikte faizlerde geriliyordu; eşanlı olarak bilançolar güzelleşiyor, kredibilite artıyor, risk alma isteği güçleniyor ve ekonomi genişliyordu. Küresel koşullardaki değişim, artık söz konusu oranın artmasına izin vermiyor ve önümüzdeki yıllarda daralmaya zorlayacak gibi görünüyor; bu ise yukarıda saydığımız tetiklenmiş eğilimlerde de bir süredir yaşamakta olduğumuz gibi yönün değişeceği anlamına geliyor!