Küresel ölçekte sistemik risk algısının güçlendiği ve güvensizliğin büyüdüğü bir süreçten geçiyoruz. Sürdürülebilir olmayan eğilimler, geleneksel olmayan kısa vadeli ekonomi politikaları, ağırlaşmış sorunlar, artık yönlendirilemeyen beklentiler nedeniyle yükselen belirsizlikler ve giderek daha bulaşıcı hale gelen kırılganlık algıları bu sonuçta etkili oluyor. Yozlaşmış mevcut düzenin, yapısal olarak ürettiği sorunları çözemiyor oluşu, bu kısır döngüyü beslemeye devam ediyor.
Bir an için kırılgan olarak adı çıkmış ekonomileri bir kenara bırakıp, en iyi durumda olduğu iddia edilen ABD Ekonomisine odaklanalım. On yıl önce yaşanan küresel krizden bu yana hatırı sayılır bir düzelme var! Makroekonomik görünümün belirgin bir şekilde iyileştiği algısı hayli yaygın; fakat bütçe açığı ve ticaret açığından oluşan ikiz açığı bir türlü kontrol altına almayı başaramıyorlar, menkul ve gayrı menkul şeklindeki varlık değerlerinin balonlaşmasının yarattığı kırılganlıklardan arınmayı beceremiyorlar. Yeni yönetimin radikal yaklaşımları ise sorunları çözmüyor, tam aksine kırılganlıklardaki artış eğilimlerini hızlandırıyor.
“Korumacı eğilimler küresel ekonomi ve ABD’yi tehdit ediyor”
Son verilere göre ABD Ekonomisindeki büyüme yüzde 4 düzeyini aşmış ve işsizlik yüzde 3,9 seviyesine gerilemiş gibi görünüyor. Tam istihdam düzeyine erişmiş olmanın getirdiği ısınma ve Yeni Yönetimin kaba güce dayalı gerginlik tercihleri enflasyon baskılarını artırıyor. Küresel güç mücadelesine ilişkin öncelikli tercihler, söz konusu ekonomiye ilişkin kırılganlığı da seri bir şekilde artırıyor! Ticaret savaşları şeklindeki korumacı eğilimler konusundaki yaklaşımlar, hem küresel ekonominin genelini ve hem de ABD’yi tehdit ediyor.
Korumacı eğilimler, hem enflasyonist baskıları artırır ve hem de ekonomik verimliliği hızla geriletir. Bu olumsuzluklar karşısında para otoritelerinin yapabileceği bir şey yoktur! Biri için gerekli yaklaşımın diğerine dokunması kaçınılmaz olur, sorunların ağırlaşması engellenemez sistemik çöküş hızlanır.