Türkiye İstatistik Kurumu tarafından bu hafta başında açıklanan ekonomik veriler, çelişkili bir görünüm sergileyerek geleceğe ilişkin belirsizliğin artmakta olduğuna işaret ediyor. Tüketici Güveni, Ağustos ayından sonra Eylülde de gerilemeye devam etmiş; fakat aynı dönemdeki konut satışları, hem bir yıl öncesinin aynı dönemine ve hem de bir ay öncesine göre artmaya devam etmiş!
Eylül ayı Tüketici Güveni yüzde 2 oranında gerilemiş; son iki ay genelindeki düşüş ise yüzde 5,6 düzeyini aşmış. Böylesi bir durum normal koşullarda, hane halkı yatırımlarının daralmasına sebep olur; konut, otomobil ve dayanıklı tüketim malı satışları gerilerken borçlanma eğilimi de buna paralel olarak zayıflar. Faizlerin yükseldiği veya yüksek düzeyini koruduğu koşullarda bu tür eğilimler ile karşılaşılması olasılığı yüksek olur.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Eylül ayı Konut Satış İstatistikleri ise, Tüketici Güvenindeki gerilemeye ve faiz oranlarındaki yüksek düzeye rağmen belirgin bir şekilde artmış! Bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 28,8 oranında artarak 140 bin düzeyini aşmış. Benzer çelişki Ağustos ayı genelinde de yaşanmış!
Geride bıraktığımız haftanın son iş gününde açıklanan Bina Maliyet Endeksine ilişkin veriler, karmaşık ve sürdürülebilir olmayan bir süreçten geçtiğimizi ve bu nedenle çelişkili bir görünümle karşılaştığımızı düşündürüyor. Eylül ayı sonu itibari ile son bir senelik dönemde, işçilik ve malzeme fiyatlarındaki değişimden oluşan bina maliyeti yüzde 21,1 oranında artmış; ancak konut fiyatlarındaki artış bu rakamın yanına bile yaklaşamamış ve yarısı düzeyinde artabilmiş. Temmuz ayı sonu itibarı ile Eski konutların satış fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 11,72 olurken, yeni konut fiyatlarındaki artış yüzde 10,54 ile sınırlı kalmış. Bu veriler de Eylül ayı konut satış rakamlarındaki yüksek oranlı artış ile çelişiyor ve giderek büyüyen arz-talep dengesizliğinin soruna dönüştüğüne işaret ediyor.
Enflasyonun yükseleceğine ve belirsizliğin artacağına ilişkin endişeler, konut satışlarının geçici olarak artmasına katkı yapmış olabilir. Yine bazı kamu bankalarının konut kredi faizlerini siyasi baskılar nedeniyle düşük tutması ve bu durumun kalıcı olamayacağını varsayan yatırımcıların harekete geçmesi talebi uyarmış olabilir. Ayrıca metrekare başına konut fiyatlarının eski konutlar aleyhine değişmeye devam etmiş ve nerede ise bir katlık farkın oluşması ile kentsel dönüşümün yarattığı spekülatif fırsatlar, yatırımcı ilgisinin eski konutlara kaymasına neden olduğu söylenebilir. Fakat bu faktörlerin geçici olduğunu ve kısa vadeden öteye etkili olamayacağını hesaba katmak gerekir. Çelişkiyi açıklamak adına saydığımız bu sebepler, Tüketici Güveninin gerilemeye devam edebileceğini ve konut sektöründeki sorunların daha da ağırlaşabileceğini düşündürüyor.
Ayrıca son bir yıl içinde uygulamaya giren, kısa vadede paranın devir hızının gerilemesini ve borç-alacak zincirinin kırılmasını engellemeye hedefleyen yaklaşımlar yarattığı sonuçlar itibari ile geçmiş ile geleceği farklılaştıran özellikler taşıyor. Farklılaşan küresel koşullar ise böyle devam edilememesi olasılığını güçlendiriyor. Geleceğin talebi bir dizi teşvikle öne çekildiği için ekonomi geçici olarak canlanmış olabilir; bu durumun yarattığı ek dengesizlikler orta vadede makroekonomik beklentileri olumsuzlaştırmaya devam edebilir! Konut talebindeki olası daralmalar, arzı da aynı yönde değişmeye zorlayabilir; işsizlik ve enflasyonun arttığı, ekonominin durgunlaştığı bir dönem tüm kesimleri üzebilir.