Küresel ekonomi gündemine ipotek koyan gelişmeler ve bunları fiyatlamaktan kaçınmaya çalışan piyasa eğilimleri, olağandışı bir süreçten geçmekte olduğumuza işaret ediyor. Adı konmamış yeni bir küresel krizin öncü dalgaları ve bu algının süratle şekillenmesini geciktirmeye yoğunlaşmış direnme girişimleri, kaotik bir ortam yaratıyor. Bu süreçte hem sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak zorlaşıyor ve hem de uluslararası uzlaşmazlıklar derinleşiyor.
Nerede ise çeyrek asra yakın bir süredir, sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan politikalar bileşiminden oluşan bir süreçte yol alındı. Sorunlar henüz küçük iken uzlaşıya dayalı çözüm yolları hiç zorlanmadı, uzlaşı gerektiren etkili düzenlemelerin hayata geçirilmesi için pek çaba harcanmadı. Tüm bu süreçte belirleyici olan gelişmiş ekonomilerden birinin para otoritesinin normalleşme sürecine girmesi ve bu konuda ısrarlı olması, yeni bir küresel krizi tetiklemeye başladı. Bu olumsuzluğun risk taşıyanlar üzerindeki etkisini kontrol altında tutmaya çabalarken, başka sıkıntılar boy vermeye ve tüm algıları olumsuzlaştırmaya başladı.
Yaptırımlar, önemli bir sıkıntı kaynağı olmayı sürdürdü
Jeopolitik gerginlikler ve bunlarla ilişkili olarak devreye sokulan yaptırımlar, önemli bir sıkıntı kaynağı olmayı sürdürdü. Bu yılın ilk çeyreğinde devreye giren ve dindirilemeyen ticaret savaşları konusu ise tahammül sınırlarını fazlası ile zorlamaya başladı. Korumacı önlemler ve cevap niteliğindeki misillemeler, uzlaşmazlıkları derinleştirirken geleceğe yönelik belirsizliği önemli ölçüde artırdı. Gelişmiş ekonomiler arasındaki çıkar birlikteliği, çıkar çatışmasına dönme yönünde güçlü sinyaller verir oldu. Güçlülerin hukuku sahne alırken, uluslararası hukuk rafa kalktı; sorunların çözümünde etkili olması gereken uluslararası kurumlar önemsizleşti. Güven bunalımı derinleştikçe, alternatif ödeme sistemlerine duyulan ihtiyacın yüksek perdeden dile geldiği bir döneme geçildi.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız belirsizlik ve kırılganlık unsurlarının her biri, yeni bir küresel krizin sebebi olacak ve birbirlerini olumsuz yönde uyaracak nitelikte idi. Bu süreçte riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi, 240 trilyon düzeyini aşan küresel borç hacminin daralmaya zorlanması, geleceğe yönelik beklentilerin kaçınılmaz olarak olumsuzlaşması anormal sayılamazdı. Ağırlaşmasına izin verilmiş sorunlar nedeniyle, uzlaşıya dayalı küresel çözüm üretilemiyor ve uzlaşmazlıklara dayalı gerginliklerin tırmanması önlenemiyor. Bu büyük açmazın farkında olan birileri, korkuyu kendi lehine bir araç olarak kullanmaya çalışıyor; bu duruma boyun eğmenin ne anlama geldiğini bilenler direniyor ve yeni arayışlara girmek zorunda kalıyor.
Tüm ekonomilerin hareket yeteneği daralıyor