Vatani görevini yapmadan önce adı Mehmet
idi.
Yaşı geldiğinde askere gitti, “Mehmetçik”
oldu.
Aksilik bu ya, kısa bir süre önce (26 Nisan 1986)
* * *
Dünya facianın zararlarını azaltmak için olağanüstü önlemler
alırken, dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, televizyon
ekranlarına çıkmış ve kameraların önünde demli bir bardak çayı
keyifle içerek, hiçbir tehlikenin bulunmadığını(!)
kanıtlamıştı!
Oysa tarafsız bilim insanlarına göre;
Karadeniz'in hem çayı, hem de fındığı radyasyon yağmurundan payını
almıştı.
Hem de yoğun miktarda!..
* * *
Fındık konusunda da “Bakanın çay içmesi örneğinde olduğu
gibi” Türk tipi bir çözüm bulunmuştu.
Örneğin o sırada Hopa'da görev yapan Mehmetçik
Mehmet'in birliğinde doğru dürüst yemek bulunmazken,
tepeleme fındık yüklü kamyonların biri girip diğeri çıkmaya
başlamıştı.
İçtimalarda, derslerde komutanlar, askerlikten çok fındığın
faydalarından bahseder olmuştu!
Çünkü devlet “Bana güven, gerisini merak etme sen”
demişti!
Onlar da bu güven duygusuyla yedikçe
yiyorlardı!
Ama fındık yemenin de bir doyum noktası vardı.
Nitekim gırtlaklarına kadar fındığa doyduklarında “Fındık
fırlatma oyununa” başlamışlardı!
* * *
Neden sonra o fındıkların birer radyasyon bombası
olduğu, ihracat durunca, elde kalmasın diye Mehmetçiğe yedirildiği
ortaya çıkmıştı!..
Karadeniz Bölgesi'nde yaşanan “kanser patlaması” da
vaktiyle bu tehlikeye dikkat çeken bilim insanlarını
doğrulamıştı!
* * *
Günümüzde kendi halinde bir işadamı olan “Mehmetçik Mehmet” bana
yazdığı mektupta;
“Uğur Bey, bu ülkede hak, hukuk, adalet kavramları yerli
yerine oturmadıkça askerimiz de zehirlenir, halkımız da gıda
terörünün kurbanı olmaya devam eder” diyor.