Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı Simurg, (Zümrüd-ü Anka ya da Batı'da bilinen adıyla Pheoenix), bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.
Bu kuşun özelliği; gözyaşlarının şifalı olmasının yanı sıra yanarak kül haline geldikten sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş. Efsaneye göre kuşlar, Simurg'a inanır ve onun kendilerini her türlü kötülükten kurtaracağını düşünürlermiş. Bir şey ters gittiğinde Simurg'u bekler dururlarmış!
Ne var ki Simurg ortada görünmeyince kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün, uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş.
Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanıp hep birlikte huzuruna giderek yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş.
Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş. Hepsi de birbirinden çetin yedi vadi.
İstek, aşk, marifet, istisna, tevhit, şaşkınlık ve yok oluş vadileri…
Kuşlar göğe doğru uçmaya başlamışlar.
İsteği ve azmi yetersiz durumdakiler, zoru göze alamayanlar, kararsızlık içinde bocalayanlar, yolda birer birer dökülmüşler. Bu arada yorulup düşenler de olmuş…
Aşk denizinden geçmişler önce, ayrılık vadisinden uçmuşlar, hırs ovasını aşıp kıskançlık denizine dalmışlar.
Kimi ayrılık vadisinde kopmuş sürüden, kimi hırslanıp düşmüş ovaya kimi de kıskanıp batmış göle!
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş.
Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş yıkıntılarını özlemiş!
Balıkçıl kuşu ise bataklığını…
Vadilerin üzerinden uçtukça sayıları gitgide azalmış ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra altıncı “şaşkınlık” ve sonuncu “yok oluş” vadisinde neredeyse bütün kuşlar umutlarını yitirmişler.
Kaf dağına vardıklarında ise geriye sadece otuz kuş kalmış!