Maalesef babam (Allah rahmet etsin) ve çevresi Atatürk
düşmanıydı. Ben büyük önder Atatürk'e ilişkin akıl
almaz sığ ve adi hikayeler dinleyerek büyüdüm. On iki yaşımdan
itibaren de Atatürk'e karşı yapılan bu haksızlıkla mücadele ettim.
Burası çok ilginç değil mi? Böylesine yoğun Atatürk
düşmanlığına rağmen nasıl oldu da karşı duruşuma izin
verdiler. İşte bu konuyu yazma nedenim de budur.
Ayrıntıya babamın nasıl biri olduğunu anlatarak gireyim.
Hani belgesellerde duyduğumuz nesli tükenme ifadesi var ya, işte
babam tam da öyle nadir bulunacak dürüst bir insandı. Asla, ama
asla yalan söylemezdi…
* * *
Atatürk düşmanlığının en önemli nedeni, onun yaptığı devrimlerin içerisinde, dindeki Kuran dışılıkların düzelmesi için yaptığı uygulamalardır. Tabii bu devrimler yüzlerce yıllık geçmişi olan ve dinden nemalanan şeyhleri, hocaları harekete geçirmiş! Atatürk'ü milletin gözünden düşürmek, ona düşman etmek için akıl almaz iftiralar uydurup gizlice yaymışlar, milletin inanç hassasiyetini kullanarak, kışkırtmışlar. Bunun için Kuran'ı da alet etmekten çekinmemişler!..
* * *
Yirmili yaşlardaydım. O zamanlar babam ve arkadaşları sık sık
bizde toplanırlardı. Yine böyle bir toplantıda konu Atatürk'e
geldiğinde her zamanki gibi ona Deccal (Kıyamette ortaya çıkacak,
yalancı ve kötü yaratılışlı kimse) diye hitap ettiler. Ben bunu
duyunca zorunlu olarak itiraz ettim:
“Bakın!” diye söze
başladım “Savaşta bile insanca düşünen, esir aldığı
askerlere “Üzülmeyin savaşta olur böyle şeyler” diyen, ölen düşman
askerlerinin ailelerini “Çocuklarınız bize emanet” diye teselli
eden, “Yunan bayrağını bir milletin simgesidir” diye çiğnemeyen
asil, erdemli ve yüksek bir karakterle savaş kazanmış bir komutana
Deccal diyemezsiniz. Bunu diyen ya bu geçeği bilmeyen cahildir ya
da iyi karakterli değildir” dedim.
* * *