Uğur Dündar Sözcü Gazetesi

Atatürk’ün ölümüne Kahire’de kaptığı parazitler mi neden oldu?

1998, Nisanının son günleri… Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişiyle Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık eden, Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’nı...

09 Kasım 2019 | 429 okunma

1998, Nisanının son günleri…

Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişiyle Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık eden, Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’nı çökmekten, tarihi değer taşıyan 10 bin objeyi çürüyüp yok olmaktan kurtardığımız programın çekimlerini yapıyoruz.

(“Saray çöküşten, 10 bin obje de çürümekten kurtarıldı” diyerek çok net ve iddialı konuşuyorum. Zira Swiss Otel tarafından süzülen yağmur suları, bodrum katının bazı bölümlerinde adeta şelaleyi andırır hız ve yoğunlukta akıyordu. Meclis Başkanı Hikmet Çetin’in izni, “Tarihe ihanetin ve sorumsuzca ihmalin tüyler ürpertici görüntüleriyle dopdolu bu Saray’da görev yapmaktan utanç duyuyorum” diyen Müdür Savaş Savcı’nın gayretleriyle gerçekleştirdiğimiz çekimler yayınlanınca, Türkiye ayağa kalktı. Daha sonraki Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın döneminde, Saray’ın bodrumunda kir ve pas içinde bulduğumuz, hurdaya dönüşmüş 10 bin değerli obje, uzmanlarca tek tek elden geçirilip onarılarak eski görünüm ve işlevlerine kavuşturuldu. Kurtarılan bu eserler halen Saray’ın arka tarafına inşa edilen “Depo Müze”de teşhir ediliyor ve araştırmacılara açık tutuluyor…)

Çekimler sırasında Büyük Atatürk’ün son günlerini geçirdiği odaya da giriyoruz. Saray’a hakim olan ihmal edilmişlik burada da kendini gösteriyor. Çünkü nereye dokunsak, toz bulutu kalkıyor. Belli ki oda “10 Kasım’daki anma törenlerinden sonra kilitlenmiş ve bir daha da kimse girmemiş. Yatağın yan tarafındaki camlı dolapta, hastalığında kullandığı ilaçlar ve tıbbi malzemeler duruyor. Karnından su alınmasını sağlayan kocaman enjektörler ve o dönemde henüz ilaç sanayi kurulmadığından, Fransa’da üretilmiş, bitkisel kökenli karaciğer koruyucu şurup ve damlalar… Kimi yarıya kadar boşalmış, kimiyse hiç açılmamış. Onlara bakarken içimi öylesine derin bir hüzün kaplıyor ki, sözcüklerle anlatamam…

★★★

Yıllar sonra değerli bir bilim insanından aldığım mektubu okurken, o anları tekrar yaşamaktan kendimi alamıyorum.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yılkı atları susuzluktan ölüyorlar!.. 04 Eylül 2024 | 1.895 Okunma 30 Ağustos Zaferi, ölüm ve sürgünden kurtuluşun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun adıdır!.. 30 Ağustos 2024 | 2.222 Okunma Vergi denetimleri düşük gelir grubundaki yurttaşlara mı yapılıyor?.. 28 Ağustos 2024 | 2.381 Okunma İklim krizinin ülkemiz üzerindeki ölümcül etkilerinin farkında mısınız?.. 22 Ağustos 2024 | 1.327 Okunma Olimpiyat halkalarındaki renkler neden ayrımcılık anlamına geliyor?.. 10 Ağustos 2024 | 2.032 Okunma