“Sabah erkenden çıkmıştım evden. Sıcak bir gün olacağı daha o andan belliydi. Arabamı çalıştırdım, yola çıktım…
Güzel bir gün olacaktı, hissediyordum.
Ataşehir, Kozyatağı, Göztepe Köprüsü… Acelem yoktu, sakin sakin sürüyordum. Hedefim Kadıköy’dü. Her geldiğimde yeni bir özelliğini keşfediyordum Şehr-i İstanbul’un. Oysa 25 yıl yaşamıştım buralarda, çok yerini avucumun içi gibi bilirdim. Bu şehri terk ettikten sonra, her yeni gelişimde İzmir’e döndüğüm için kendime teşekkür etmiştim. Acaba bu sefer de aynısı olacak mıydı? İstanbul’un yaşaması mı, yoksa tatil için arada gelişleri mi güzeldi, karar veremedim.
★★★
Kadıköy sahilde İSPARK’a park ettim arabamı, fotoğraf çantamı omuzuna astım, Karaköy iskelesine doğru ilerledim. Bu benim en sevdiğim nostaljimdi; Kadıköy’den şehir hatları vapuruna binmek, Sirkeci’de inmek, Eminönü, Mısır Çarşısı, Tahtakale, Bab-ı Ali yokuşundan Sultanahmet. Ardından her defasında farklı sokaklardan Karaköy’e yürümek, balık ekmek, sonrasında Güllüoğlu’nda fıstıklı baklava eşliğinde havuç dilimi...